26 Mart 2013 Salı

Bahar Bayramı Problematiği



Ulus paradigması ile kültürel miras arasındaki antagonizmaya sıkışmış bahar bayramı problematiği ve can çekişen pozitivist gelenekçi/millici akıl
Bahar bayramı, insanlık tarihi boyunca hemen tüm toplumlar tarafından kutlanmakta olan bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Baharın gelişi, günümüz kapitalist modernleşmesi yaşanmadan önceki tüm süreçlerde, toplum tarafından beklenen bir durumdur. Zira insanın doğa ile olan ilişkisi, doğanın her türden tahakkümü altında olması biçimindedir. Bu anlamıyla, üretim; dolayısıyla yemek ve hayatta kalmak, ancak kara kıştan kurtulmak ile mümkündür. İnsanın gelişim seyri içerisinde ne kadar geriye gidersek, insanın doğayla ilişkisinin ve ona bağımlılık durumunun arttığını görürüz. Günümüz bahar bayramlarının hemen hepsinin arkaik döneme ait mitoslardan beslenmesi de bundan kaynaklanmaktadır. Günümüz açısından baharın gelmesi ya da geç gelmesi insanın mevsimsel açlığını ya da hayatta kalma mücadelesini direk etkileyecek bir durum değildir. Ancak binlerce yıl öncesinin koşulları düşünüldüğünde, insanın baharın gelişini neden bir bayramla kutladığı daha iyi anlaşılacaktır.
Bahar ve takvim, insanın Neolitik Devir’le birlikte ya da daha doğru bir ifade ile ilkel komünal hayattan sınıflı toplum hayatına geçişin ilk evresi olan, yerleşik hayata geçiş ve toprağa bağımlı bir ekonomi üretmesiyle birlikte, insanlık için önemli bir olgu halini almıştır. Temel üretimini topraktan elde ettiği ürün vasıtasıyla gerçekleştiren, (yerleşik yaşama geçmiş) ilk insan için, üretimden yoksun kış ayları, depoların boşaldığı ve birçok durumda kıtlığın yaşandığı bir dönemi ifade etmektedir. Zira üretim araçlarındaki ve teknolojideki gelişim henüz, toplu yaşayan insanın kendisine (dönemin hâkim sınıflarını bu durum dışında tutmak gerekir) kış aylarında da yetecek kadar ürün elde etmesini sağlayacak boyutta değildir. Toprağa bağımlı üretim, rutin aralıklarla değiştiği gözlemlenen mevsimlerin zamansal dönüşümlerinin, sayısal bir çizelge haline getirilmesiyle oluşturulan takvim aracılığıyla standardize edilmekte ve mevsimlere göre değişen doğa koşullarının ve olaylarının önceden tespiti neticesinde verim arttırılmaktaydı. Tüm bu koşullar göz önüne alındığında, baharın gelişinin, prehistorik ve protohistorik dönem insanlığı için ne kadar mühim olduğu anlaşılacaktır. Günümüzde toplumların geleneksel folklorik öğeleri içerisinde bulunan bahar bayramları, böylesi bir maddi zeminden miras kalmış bir olgudur. Bahar bayramlarının günümüzde özellikle de doğa gelenekli toplumlarda daha yaygınlık gösteriyor olmasının nedeni de; bu toplumların, doğayla hala baharın gelişine ihtiyaç duyacak bir ilişkiye sahip olmalarındandır(bu günümüz için olmasa da, fazla değil bir asır öncesi için böyledir).
Bugün Meksika’dan(ki üç tane bahar bayramı bulunmaktadır: ‘’Catemaco’’ ‘’Chichon İtza 21 Mart’’, ‘’Paskalya 21 Mart’’) Amerika’ya (Saint Patric Bahar Bayramı 17 Mart), Tayvan’dan Kürdistan’a (Newroz 21 Mart), Azerbaycan’dan (Nevruz 21 Mart) Afganistan’a (Nawaroz 21 Mart), Çin’den (Yuan Xiao) Şili’ye (4 Haziran Bahar Bayramı), Dersim’den (Houtomal 20 Mart - Nisanın ilk haftası) İrlanda’ya (Saint Patric 17 Mart-21 Mart), Yahudilerden (Pesah), Çingenelere (Hıdırellez –post modernizm bugün Roman diyor ama), Ruslardan (Maslenitsa) Özbeklere (Navruz 21 Mart), Farslardan (Novrooz 21 Mart) Slavlara (Letnik), Kafkaslardan (Oustbay /Dağıstan 6 Mayıs) Amerika Yerlileri’ne (Gold Spring, Bahar Bayramı 23 Mart) kadar hemen her toplumda bahar bayramı bulunmaktadır. Bu bayramların Kuzey Yarım Küre’de bulunan topluluklara ait olanlarının hemen hepsi Mart ayı içerisinde, önemli bir bölümü ise ekinoks günü olan 21 Mart tarihindedir. Görülüyor ki; baharın gelişi birçok toplum tarafından sevinçle karşılanmış ve bunlara ilişkin bayram günleri zamanla birlikte, bu toplumlar tarafından tertiplenmiştir.

Her bahar bayramının arkaik döneme ait bir mitos ile şekillendiğini belirtmiştik. Bu bahar bayramlarının gelenekten geleneğe gösterdiği farklılığa da işaret eden bir durumdur. Bahar bayramlarını birbirinden ayıran en temel özellikleri onların beslendiği bu mitoslardır. Farklı mitolojik zeminlere dayalı bayramlar, farklı toplumların bahar bayramları olarak nitelendirilir. Buna göre bu bayramların ritüellerinin de farklı oldukları gözlemlenmiştir. Zira hemen hepsi aynı dönemde ve ortak bir nedenden(baharın gelişi) kaynaklı olan etkinlikler, her toplumda farklı bir mitolojiyle beslenmiştir. 

Sümer tanrısı Dummuzi ile ilgili ayinlere kadar kökleri götürülen Newroz Mitolojisi, Perslerin yazılı kalıntılarında ilk kez bu isimle yer edinmiştir. Daha çok İrani (Fars, Kürt, Belluci/Afgan, Azeri) ve Turani(Özbek, Kırgız, Türkmen, Türk, Kazak) halkların ve kısmen de bu halklar çeperi etrafında yerleşmiş kimi diğer toplulukların(Ermeniler vs.) bahar bayramı olarak adlandırılan bu bayram, bir ana akım (Ortodoks) toplum geleneğinin olgusudur. Newroz Mitolojisi kısaca şöyledir:

‘’İyiliği ile bilinen Cemşid'i öldürerek tahtına geçen zalim kral Dehaq'ın omuzunda yılanlar (ya da yaralar) çıkar. Doktorlar bu yaraların iyileşmesi için her gün iki genç beyninin yılanlara yedirilmesini (yaralara sürülmesini) söyler. Her gün gençlerden biri Dehaq'ın iyi kalpli hizmetçisi tarafından serbest bırakılır ve bunun yerine koyun beyni yılanlara yedirilir veya yaralara sarılır. Halk bu zulme çareler arar. Sonunda Demirci Kawa bir gürz yaparak saraya gider ve bunu krala hediye edeceğini söyler. Gürz ile Dehaq'ı öldürür ve işaret olarak sarayın burçlarında ateşler yakar. Dağlar çıkanlar ateşli mesaja karşılık verir ve meşalelerle dağlardan aşağı inerler.’’ (*)

Orta Asya’dan Anadolu ve Kafkaslara kadar yayılım göstermiş bu bahar bayramı (Newroz), yazı geleneği olan, devlet ile bir bağımlılık akdi bulunan toplumlarda görülmektedir. Zira ta Sümerlerden günümüze ana akım toplumların kültürel bir salınımı ve mirası olarak yayılmıştır.

Ana akım Ortodoks toplum yapısı dışında bulunan Dersim ve Alevilerde ise Newroz bayramına rastlanılmaz. Genel yapısı itibariyle; heterodoks, heretik, ezoterik ve yarı komünyon niteliklere sahip Dersim ve Alevilik, ana akım toplumların genel sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel mirasından bağımsız değerlerle kendini var etmiştir. Mitolojileri, anlatıları, felsefesi, tarihi, toplum ilişkileri ve erkle olan ilişkisi ana akım toplum formasyonlarından farklı olan Dersim ve Alevilikte; sınıf, yazı ve devlet geleneğine ait destanların/mitosların, anlatıların bulunması da toplumun genel karakterine ve tarihine aykırı bir durumdur. Dersim tarihine ve sosyal yapısına ilişkin yapılmış alan çalışmalarının hepsi de; Dersim’de Newroz adıyla kutlanan bir bayramın olmadığını bütün açıklığıyla gözler önüne sermiştir. Ayrıca Dersim’de, yukarıda aktardığımız Dehak ve Kawa Destanı’na ilişkin tek bir anlatının olduğuna dair bir örnek bile tespit edilememiştir. Bugün geleneğin sürdürücüsü olan Dersim yaşlılarının ‘’Newroz bizim bayramımız değildir’’ gibi bir reflekse dayalı tepki gösteriyor olmaları da, bu hususta değerlendirilmesi gereken önemli bir veridir. Dersim’de ilk Newroz kutlama çabasının 1977 yılında, dönemin Kürt Hareketi sempatizanı ya da kadrosu olan iki üniversite öğrencisinin Nazmiye’de bir dağda lastik yakması biçiminde olduğu göz önünde bulundurulursa, meramımız daha rahat anlaşılacaktır. O tarihe kadar ne Newroz diye bir bayram duymuş olan, ne de Demirci Kawa’dan ve ‘’Zalim’’ Dehak’tan haberdar olan Dersim insanının, dağda yakılan bu ateşi anlamlandıramaması ve bunun ziyaretlerin bir haberleşme biçimi olduğunu düşünmesi hem trajikomik hem de ironik bir durumdur. Olayın tanığı Cemil Gündoğan ise, bu olaya ilişkin yaşadığı şaşkınlığı şu biçimde ifade etmektedir:

“… kafam da karışmıştı: Mademki Newroz, Kürtlerin yaradılış efsanesiydi, nasıl oluyordu da geleneğin asıl taşıyıcıları olması gereken köylüler bunu bilmiyorlardı?”

Ezoterik ve heterodoks yapıya sahip olan Dersim’in bahar bayramının adı: ‘Houtomal’dır (yedi hamal). Kimilerince günümüzde ‘’Hz.’’Ali’nin doğum günü olarak ifade edilen ve bilinçli bir şekilde ‘Alevilerin Newrozu’ diye adlandırılan bayram da esasında Houtomal Bayramı’ndan başkası değildir. Houtomal Bayramı kimilerinin iddia ettiği gibi Newroz Bayramı’nın ta kendisi değildir. Houtumal ile Newroz arasında kurulabilecek en tutarlı bağıntı; ikisinin de bahar bayramı olarak değerlendirilebileceğidir. Bunun dışında yerkürenin diğer parçalarındaki bahar bayramları ile Newroz’un ne kadar bağıntısı varsa, Houtomal’ın da o kadardır. Bahar bayramlarının farklılıkları hiç kuşkusuz onların anlamları, dayandıkları toplumsal ve tarihi arka plan, mitolojik kaynakları ve biçimsel öğeleri olarak ritüelleridir. Tüm bu nitelikleri itibariyle değerlendirildiğinde Newroz’un başka bir kaynaktan doğup başka bir forma tekabül ettiği; Houtomal’ın ise daha başka bir kaynaktan doğup, daha başka bir forma tekabül ettiği anlaşılacaktır. Dersim Bahar Bayramı olan Houtomal’ın dayandığı mitolojik miras, Dehak ve Kawa mitolojisiyle hiçbir ortaklığı olmayan bir kaynağa tekabül etmektedir. Kısaca Houtomal şöyle bir mitosa dayanmaktadır:

‘’Rivayet o ki, kış denen büyük zulüm gelip Mart ayına dayandığında, artık onu taşımaya kudreti kalmazmış tanrının. İşte o vakit yedi tane hamal kışın geri kalan, artık karların eridiği, derelerin çağladığı, mereklerde hayvanların yiyeceği otun kalmadığı, evlerde un çuvallarının, bulgur torbalarının, tereyağı, çökelek kaplarının dibinin görünmeye başladığı anda, yedi hamal çıkıp kışın geri kalanını sırtlarına alıp, bahara çıkarırlarmış.’’(**)

Görülüyor ki Newroz Bayramı’yla hiçbir ortak kaynaktan beslenmemektedir Houtomal Bayramı. Sadece ortak kaynaktan beslenmemek değil, bununla beraber biçimsel olarak da farklı bir muhtevaya sahiptir. Houtomal; Houtomale qıc’ (Küçük Houtomal 20 Mart) ve Houtomale Pil (Büyük Houtomal 30 Mart) gibi iki bölüme ayrılarak (yer yer üç bölüme de ayrılmaktadır) Nisan’ın ilk haftasına kadar süren bir dizi baharın gelişini karşılama etkinliği olarak yaşam bulur. Bu süreçte en önemli gün olarak Ç’arsemoşia (Karaçarşamba Bayramı) öne çıkar. Newroz ise; 21 Mart günü kutlanan ve ateşler yakılarak ateşin üstünden atlamak vb. gibi figürleştirilmiş bir yapıya sahiptir. Newroz, 21 Mart gibi tek bir günde gerçekleşen etkinliklerle baharın gelişini kutlama amacı taşır. Bu etkinlik, yakılan ateşlerin etrafında eğlenmek, halay çekmek ve ateşin üstünden atlamak gibi figürleşmiş ritüellerle gerçekleştirilir. Burada Dersim geleneği ile Newroz’un temsil ettiği gelenek arasında öz ve biçim alanlarında gözlemlenen iki türlü bir farklılık bulunmaktadır. Hem ateş yakıp üzerinden atlama gibi bir ritüel Dersim’de bulunmamaktadır; hem de ateşe kutsiyetin atfedildiği, değil (ateşin) üzerinden atlamak ve etrafında halaylar çekmek; ona tükürmeyi, su dökmeyi ve benzeri yöntemlerle söndürmeyi bile yasak sayan bir toplumun düşün ve duyum dünyasıyla(1); ateşi kötünün, şeytanın ve her daim olumsuzun ifadesi olarak gören ana akım toplum arasındaki düşünsel ve duyumsal antagonizma ortaya çıkmaktadır. 

Mitolojik anlatılar/destanlar bir toplumsal formasyonun arkaik dönemine ilişkin kültürel kodlar sunmaktadır. Bu anlamıyla toplumların kendilerine özgü destanları, masalları ve anlatıları, o toplumların(hele de sözlü geleneğe sahip toplumlar ise) geçmişine ve sosyal yapısına ilişkin çok önemli veriler sunmaktadırlar. Günümüz olguları ile geçmiş arasında kurulacak tutarlı bir korelasyon, bu mitosların bugün ki uzantıları ile geçmiş arasındaki bağıntıyı da ortaya koyma istidadı taşır. Houtomal’in de Newroz’un da bahar bayramı olması, ikisini aynı şey ya da ikisini de Newroz Bayramı yapmaz. Böylesi bir iddia yeryüzündeki diğer tüm bahar bayramlarını da Newroz olarak adlandırmak zorunda kılar özneyi. Ancak diğer bayramlar (tıpkı Houtomal gibi) aynı mitolojik kaynaktan beslenmiyor ve aynı biçimsel öğeler taşımıyorsa, bunların ayrı bayramlar olduğu anlaşılır. Her bayramı dayandığı felsefi, kültürel, mitolojik, sosyal, siyasi temeliyle ve uygulanış biçimiyle değerlendirmek gerekir. Bahar bayramları ve dayandıkları mitolojik anlatılar örneklerle çoğaltılabilir. Mesela Yahudilerin bahar bayramı olan Pesah kısaca şöyle bir mitosa/anlatıya dayanmaktadır: 

 

“‘Pesah’ sözcüğü İbranice’de "geçmek veya atlamak" anlamında bir kökten gelir. Yahudi inanışına göre, Mısırlıların ilk doğan çocuklarını öldürmeye gelen Tanrı'nın Yahudi evlerini atlamasını simgeler. Pesah ayrıca bu bayramda Kudüs'teki tapınakta kurban edilen kuzuya verilen addır. Bu bayram Bahar Bayramı olarak anılır.”

Görülüyor ki farklılıklar, olguların ve ‘şey’in birbirinden farklı tanımlanmasıyla sonuçlanıyor.

Pozitivist ulusalcı akıl; olay, olgu veri ve süreçleri değerlendirirken, bilimsel ve nesnel dayanakların teşhirinden kaçınır. Zira her bilimsel ve maddi kanıt, bu aklın ileri sürdüğü tez ile çelişmektedir. Bunun bilincinde bir yapıya sahip olan bu kuram (pozitivist-ulusalcılık), ulusal bilinç yaratmanın en önemli ayağı olarak maddi delilleri karartma ve/veya toprak altına gömme uğraşı içerisine girer ve deneyimlerden anlaşıldığı üzere bunda bayağı da başarılı olur. Ulusal bilinç yaratma çabası içerisinde olan bu akıl, bu bilinci yaratmanın en önemli ayağı olarak, tarihi kullanır. Bu kullanım da, kullanıcı öznenin (pozitivist ulusalcılık) kendi kurgusuna uygun bir biçimde, nesnel dayanak ve maddi kanıtlarından soyutlanmış bir olay ve olgulara dayalı, yalan ile tasarımlanmış tarihi kurgusunu, kitlelere enjekte eder ve hemen her alanda bunu propaganda eder. Bu propaganda bombardımanı altında kalmış genel kitle ise(kitlenin genel karakteri budur; kendisine sunulanı alır ve onu doğru kabul eder); hiçbir sorgulama ihtiyacı duymadan bu propagandanın ''tılsımlı'' tesiri altına girer. Bu durum ise; genel tarafından kabul edilmiş olanın, doğru olduğuna dair bir işaret olarak algılanır kitle/yığın tarafından. Oysa belirtmek gerekir ki; bir tezin çoğunluk tarafından kabul görmüş olması, o tezin doğruluğuna dair hiçbir anlam ifade etmez. Tarih yazımı örneğinde de görüleceği gibi, ulusal bilinç yaratmak adına yeniden tasarlanmış tarihi olay, olgu veri ve süreçlerin; ideolojik, sınıfsal, ulusal, örgütsel ve belki de politik propagandanın etkisinde kalınarak ve/veya cehaletten vb. gibi nedenlerden kaynaklı, günümüzde genel kabul görüyor olması, mesela Newroz'un Dersim'e de ait bir milli bayram olarak algılanması durumu, bunun doğru olduğuna ya da kitlenin genel kabul gördüğü 'şey'in doğruluğuna dair en ufak bir neden sayılamaz. 

Bu yazının temel amacı, yazıyı yazan öznenin gelenek gibi bir kaygısı olmamasına rağmen, böylesi bir kaygıyı kendilerinin politik hedeflerinin ana eksenine oturtmuş bulunan; gelenek, kültür, dil üzerinden dünyayı tanımlamaya çalışan Dersimli bireylerin, içinde bulundukları paradoksu ifade etmeye çalışmaktır. Zira etnik/milli kültür ve onu oluşturan öğelerin çok önemli olduğunu belirten, bunu yaşatma çabası içerisinde olduğunu ifade eden ve bu önem üzerine bir ideolojik/politik duruş ve belki de karşı koyuş/saldırı sergilediklerini gördüğümüz bu kesim; geleneğin gerçek taşıyıcıları ve yaşayanlarının hemen tüm kültürel, sosyal, filolojik ve tarihi mirasını ya reddetmekte ya da onun yerine başka bir geleneği giydirmeye çabalamaktadır. Örneğin geleneksel(kimileri – pozitivizm - buna ulusal demeyi yeğliyor) bayramların çok önemli unsurlar olduğunu ifade eden bu cenahtan özneler, nedense bu geleneğe ait bir bayramı (Houtomal) yok sayarak, yerine bu geleneğe ait olmayan bir bayram (Newroz) yerleştirme çabasındadırlar. Toplumun kendine ait bir geleneksel ritüelinin, olgusunun ya da bayramının yerine, başka bir topluma ait ritüelin ya da bayramın yerleştirilmesi, toplumun kolektif hafızasının silinmesine yönelik bir hamledir. Bu, toplumun kendi kökleri ve tarihi mirasıyla irtibatının kesilmesi anlamına gelir. Eğer gelenek bireyin içine doğduğu kültürel ve tarihi formasyonun, eski nesiller tarafından aktarılması ise; o geleneği yaşatmak demek, aktarılan bu kültür ve tarihi, muhtevası ve biçimiyle kabullenmek ve yaşatmak demektir. Kültürel ve tarihi öğelerin aktarılmış biçimlerini yok saymak ya da onların yerine başka toplumlara ait kültürel öğeler yerleştirmek ise, kelimenin en açık anlamıyla asimilasyon demektir. Asimilasyon için ‘’bilinçli bir yaptırım’’ ya da ‘’ancak devlet eliyle yapılır’’ gibi anti bilimsel ve hipotetik söylemler de, bu gerçekliği gizlemez. Zira asimilasyon bilinçli ve bilinçsiz asimilasyon biçiminde gerçekleşebilir. Yine asimilasyon devlet eliyle ya da baskın olmaya çalışan kültürel yapı marifetiyle de gerçekleşebilir. Tüm bu tarihi ve politik değerler düşünülerek, Newroz ve Houtomal bayramları ve bunların Dersim’deki tarihleri, varlıkları ve neyi ifade ettikleri bir kez daha düşünülmeli ve kendisine geleneğin yaşatılması için mücadele ediyor misyonu yüklenmişlerin, tam olarak geleneğin yaşatılması mücadelesini mi, yoksa onun yok edilmesi mücadelesini mi verdiklerini bir kez daha düşünmeleri gerekmektedir. Ve unutmadan; ulusal olarak adlandırılmış her bayram, bir ulusal bilinç yaratma asimilasyonundan başka bir şey değildir.

Serhat Halis

(1) Ateşi keşfeden ilk insanın, ateşin yaşam üzerindeki muazzam kolaylaştırıcı etkisini fark etmesi ve ateşi bulmanın ve onu yeniden yakmanın zorluğunun farkındalığının neticesi gibi bir maddi gerçekliğe dayalı ateşin kutsallığı ve onun söndürülmemesi olgusu, Dersim’de (komünal geleneğin yarı sınıflı uzantısı olan bir toplumda) bu biçimde yaşatılmaktadır.
(*)Fehim Işık
(**)Haydar Karataş


1 yorum:

  1. Zaza halkı kurmanc halkıyla Zer'e kadar bağı bağlantısı yok münferit evlilikler oldu olmaz olaydı celali isyanları tamamen zaza i syanlarıdır Osmanlı vahşetini ve müttefiki olan bu berberi halkla DNA muz uyuşmaz

    YanıtlaSil