30 Mart 2013 Cumartesi

PKK’ NIN DERSİM’ DE OLUŞTURDUĞU YIKIM VE KATLİAMLAR


Dersim’ de 9 Ekim 1993 yılında, 4 TDKP’linin PKK tarafından katledilmesi
PKK her fırsatta, kendileri dışında hiçbir sol örgüte şehirde ve kırda barınma hakkı tanımayacağını ifade ediyordu.Dersim bölge sorumlusu Dr. Baran (Müslüm Durgun) - ‘’Türk soluna mensup örgütler bizim misafirimizdir. Misafirler ev sahibi gibi davranamazlar’’ - şeklindeki ifadeleri yaklaşan katliamın da habercisiydi.

9 Ekim 1993 günü Hozat’ın Tavuk köyü kırsalında kamp halinde olan ve demledikleri çayları içen TDKP gerilla birliği üyeleri, PKK gerilla birliği tarafından basılır ve TDKP gerillalarının kendilerine teslim olmaları ve merkezlerine gelmeleri istenir. TDKP gerillaları bu çağrıyı red ederler, bu red üzerine PKK grup sorumlusu kendi merkeziyle bir telsiz konuşması yapar ve konuşma sonunda PKK gerillaları, TDKP gerillalarını silahlarıyla tararlar.

Bu olayda 4 TDKP gerillası katlediliyor, 2 gerilla ağır yaralanıyor, 2 gerilla da PKK tarafında esir alınıyordu. Katledilenler şunlardı: Yunus Aydar, İbrahim Dışkaya, Hidayet Dumrul, Düzgün Çakmak. Olaylar bittikten sonra köylülerin haber vermesiyle katledilen TDKP gerillarının yanına o bölgede çalışma yapan DEV-SOL gerillaları gelir. Olay yerinde henüz ölmemiş ağır yaralı olan gerillaların birisine tıbbi müdahale yaparlar. Bu tıbbi müdahale edilen gerilla olayların nasıl yaşandığını anlatır.

11 Ekim günü Dersim eyelet konseyi bildirisinde şunlar söyleniyordu:

--‘’Halkın Kurtuluşu (TDKP) mücadelemizin Dersim’de kök salmasıyla devreye sokulan provokatif bir güçtür. Halkımıza ve partimize karşı komploculuktan vazgeçmeleri için defalarca uyarılar yapıldı. Ama dinlemediler. Bu çağrımıza uymayan HK’lilere ateş edilmek zorunda kalındı. Olayda karşı devrimci güçten 4’ü ölürken 2 kişi de esir alındı’’--

PKK tarafından gerçekleştirilen bu kanlı eylemden sonra hemen o gece Hozat’ da protesto gösterileri başladı ve gösteriler, Mazgirt, Ovacık ve Tunceli şehir merkezine de yayıldı ve kitlesel karekter kazandı. Protesto yürüyüşleri esnasında halk da okulları boykot etmiş, kontak ve kepenk kapatarak protesto eylemlerine destek vermişti. Protestoyu yapanla ‘’bunlar devrimci değil’’ diye tepkilerini gösteriyorlardı. Bu tepkiler Dersim dışına da yansımış batı metropollerinde ve Avrupa’da protestolar olmuştu.

Bu olaylar sonunda PKK Dersim eyalet konseyi üst üste bildiri yayınlıyor ve kendisine karşı eyleme geçmiş olan Dersim halkını tehdit ediyordu. Bu olayların hemen ertesinde PKK Dersim elebaşları şu bildiriyi yayınlıyordu:

--‘’Uyarı eyleminden ( katliam uyarı eylemi olarak adlandırılıyor ) sonra polis ve bazı işbirlikçi hainler eliyle kepenk ve kontaklar zorla kapattırılıp, kitle provokasyona çekilmek istenmiştir. Hangi gerekçeyle olursa olsun kontak ve kepenklerini kapatanların tümünü biliyor ve ele başlarını tanıyoruz. Bunlar en sert şekilde cezalandırılacaktır. Çünkü bunu yapanlar polistir. Bu provokatörlerin bir kaçı Hıdır Güyılder, Kemal Özel ve Hüseyin Aygün gibileridir. Bunlar halkımızın gazabından kurtulamayacaktır. ‘’--

Bu bildiride adı geçen avukat Hüseyin Aygün daha sonraları CHP milletvekili olmuş ve bu yıl içinde (2012) Ovacık-Dersim yolunda araçla seyir halindeyken yolu kesilmiş ve dağa götürülmüştür. Bu götürülme öğrenildikten sonra Dersim’li kitlesel bir protestoya yönelmiş, protestolar batının metropollerine ve Avrupa’lara kadar yayılmıştı. Bu protestolar hızla kitleselleşti ve alevi kurum ve kuruluşlarında şiddetli tepkisini çekti. Dersim’li bu kaçırılmayı asla kabul etmemiş, başlattığı protestoları hızla yaymış ve kitleselleştirmişti. PKK gelişen halk eylemliliğinden korkmuş ve ertesi gün Hüseyin Aygün’ü planlanan zamandan erken serbest bırakmıştır. Beklide bu büyük halk hareketleri olmasaydı Hüseyin Aygün’ü serbest bırakmayacaklardı belki de katledeceklerdi.

PKK’nin 9 Ekim 1993 yılında ki kanlı eyleminden sonra TDKP, DEV-SOL, TKP/ML TİKKO’da katliama yönelik eleştiren bildiriler yayınlamıştı.

PKK işte böyle elde edemediği Dersim halkına karşı katliam-tehdit ve terör uygulamarını öteden beri -kurulduğunda bugüne kadar- güçlendikçe hayata geçiriyordu.

PKK Ekim ayında yayınladığı bir bildiride 10 madde alt alta sıralayarak, halkın gazete okumasını, bütün Dersim’de antenleri indirmesini ve televizyon seyretmesini haberlerde dahil yasaklıyordu. Bu tip uygulamalar olsa olsa12 Eylül askeri faşizmi gibi yönetimler altında yada Hitler-Mussoloni gibi faşitlerin yönetimi altında olabilir.

PKK, TKP/ML taraftarı olan bir çok öğretmeni vergiye tabi kılmış, bu vergileri ödemeyen ve kendilerinin TKP/ML TİKKO’ya yardım ettiklerini söyleyen öğretmenleri katletmişti.

Devrimci-sosyalist olan ve Kaypakkaya’lar dönemide dahil, yıllarca dağlarda yaşamış tek başına silahıyla direnmiş olan (ŞEHİRDE DE MÜCADELE ETMİŞ, PKK’NIN İLK KURUCULARI ARASINDA YER ALMIŞ) Kamer Özkan kandırılarak 30 Ekim 1993 yılında Gömemiş köyünden GÖRÜŞELİM diyerek alınarak katledilmiştir.

PKK Seyit Rıza’nın torunu Ali Rıza Polat’ ı önce Dersim’den sürgün etti, sonra geri çağırıp tahminen 1986 yılı sonlarında Yenisöğüt köyünde katletti ve bu katletmeyi 12 Ağustos 1987 tarihli - ‘’serxwebun’’ - yayın organında açıkladı. Ali Rıza Polat, Seyit Rıza’nın öz torunudur. Yine Ali Rıza Polat’ın damadı olan Süleyman Yıldırım’ ı İksor köyünde katletti. Sebebi bir türlü anlaşılamayan bu cinayetler hala esrarını korumaktadır. Seyit Rıza’nın heykelinin önüne koşan ve ona - ‘’pirimiz’’ - ‘’önderimiz’’ diyen PKK’lılar onun ailesini de yok yere acımasız olarak katlediyorlardı.

PKKde Dersim ve Dersim’li düşmanlığı bitmez.Cinayetler, katliamlar çok hangisini sayalım ? Dersim’lileri kişilik çözümlemesine tabi tutan Öcalan, onların silahla-terörle düşürülmesi gerektiğinin teorisini yapar. Dersim’linin duruşu onlara göre suçtur suçda cezalandırılmalıdır.

Halka dönük olarak gerçekleştirdiği saldırılarla - ‘’sizi bizden kimse koruyamaz’’ - mesajını veriyor ve bizzat Öcalan’ın - ‘’Dersim’e silahlarla diz çöktürme’’ - projesi uygulanmaya çalışılıyordu. - ‘’Dersim’in kaybedilmesi Kürdistan’ın kaybedilmesidir’’ - diyen Öcalan özellikle 1993 den itibaren Dersim’e büyük bir askeri yığınak yapmış ve Dersim’i - ‘’silahla ıslah etme’’ - yolunu seçmiştir. Devletle PKK arasında tercih yapmaya zorlanan halk, örgütün yanında olsa devlet, devletin yanında olsa örgüt tarafında göçe zorlanıyordu. Halk da çaresiz kaldığında her iki tarafı kabul etmeyerek köyleri terk ediyor ve batının metropollerinde kenar mahallere yerleşiyordu. Yada batının kırsal alanlarında, çiftliklerde, damlarda, tarlalarda çalışmaya yöneliyordu.

PKK ve Öcalan Dersime askeri yığınak yaparak halkı katlederek kazanmak ister. Bu yığınaklarda işe yaramaz ve Dersim’li bir türlü istenilen Kürtlük çizgisine yanaşmaz. Böylece PKK da baskıyı daha fazla arttırmak ister bu baskı ve katliamlarda yetersiz kalan Dersim Eyalet komutanı Dr. Baran, Öcalan’ın özel kuvvetlerince öldürülür ve intihar süsü verilir. Dr. Baran’ın ( ÖCALAN’IN ÖZEL HAREKAT BİRLİĞİ TARAFINDAN) infaz edilip öldürülmesinden sonra Öcalan’ın katliam-terör politikaları halka karşı uygulanmaya çalışılır. Gerçekten de bir çok köye baskın yapılır ve bir çok kişi katledilir. Ancak çok istedikleri Dersim halkına diz çöktürüp saflarına kazanamazlar.

Kör Cemal (Halil Kaya), Terzi Cemal (Ali Ömürcan), Hogir (Cemil Işık) gibi PKK kadroları, Öcalan’ ın Bekaa da ki özel eğitimiyle ve yanlarında oluşturulan özel birlikleriyle, Botan ve çevre illerde köy baskınları yapmış, halk kitlelerini katletmişti. Bu kişiler
( ÖCALAN’IN ÖZEL HAREKAT BİRLİĞİDİR ) 1990 öncesi PKK’nın gözde kadrolarıydı. Bu eylemleri Öcalan savunmuş aynı eylemleri yapmakta yavaş davranan önceki birlikleri eleştirmiş, ‘’bakın eylem nasıl yapılır’’ diyerek yermişti. Bu kanlı eylemleri yapanların başında olan adamları yükseltmiş ve merkez komitesine atamıştır. Söz konusu komutanlar çok geçmeden ‘’hain’’ - ‘’ajan’’ - denilerek katledilecektir. Onların hikayelerini Şükrü Gülmüş, Selim Çürükkaya, Şemdin Sakık gibi eski üst düzey kadrolar baştan sona açıkladılar.

Öcalan’ın özeliğidir PKK’ da çok öne çıkanı, rakip olabilecek olanı, yada kendisinden övgüyle söz ettireni birkaç yağcı-yalaka hariç fazla yaşatmaz. Başa dönersek burada da Öcalan’ın taktiği aynı - ‘’Kürt halkına silahlarla diz çöktürme’’ - taktiğiydi. İşte benzer taktiği bir çok yerde yaptıkları gibi hizaya gelmeyen - ‘’hain’’ - ‘’ajan’’ - ’’kemalist’’ - gördükleri Dersim halkına karşı uygulamaya sokmuşlardı.

Burada asıl hedef bu tür eylemlerle halkın sıkı bir şekilde vergiye ve zorunlu askerlik uygulamasına tabii kılınmasıydı. Karşı gelenlerin özel oluşturulan eğitimli elemanlar, özel kuvvetler tarafından yok edilmesi ve halkın diğer katmanlarına bir ders verilmek istenmesiydi.

Kemalist deyip Dersim halkını iter-kakarlar. Halbuki Öcalan yakalandığı zaman hizmet etmek istiyorum, eğer fırsat verirseniz iyi bir şekilde hizmet ederim, annem de Türk’ dür demiş ve kendisinin daima Mustafa Kemal Atatürk’ ü örnek aldığını yazılı ifadelerinde baskı görmeden açıklamıştır. Ama bu Öcalan hayranları Dersim halkına Kemalist deyip hakaret etmeyi bırakmazlar, Öcalan’ ın söyledikleri karşısında sus-pus olurlar.

Bakın Öcalan yakalanınca kısaca neler söylemiş ?

Karşısındaki yüzü kar maskeli özel savaş elemanın “Memleketine hoş geldin” sözlerini
yerleşik kurallara göre yanıtladıktan sonra, “FIRSAT VERİLİRSE HİZMET ETMEYE HAZIRIM” – ‘’ANNEM DE TÜRK’TÜR’’ - diyor.
Özel savaş elemanı Öcalan’ın “HİZMET” sözünden neyi kast ettiğini hemen test
etmeye çalışıyor, ama acele ediyor, Öcalan “konuşma” kararını vermesine rağmen henüz
sorulan sorulara istenilen yanıtı vermiyor. Daha sonra her şey çorap söküğü gibi
gidecek....

22 Mart 1999’da Öcalan, DGM Başsavcılığına bir dilekçe yazdı. Bu dilekçede,
bir çok noktada, daha önceki ifadelerinde eksik bıraktığı konularda ifade vermek istediğini
belirtiyordu. Yeniden ifade verme işi nereden çıkmıştı, hukuksal prosedürde
böyle bir şey yoktu. DGM Başsavcılığı ilk ifadesini zaten almıştı, yeni bir ifade neyin
nesi olabilirdi? Elbette burada farklı bir durum vardı, bunun içeriği ifadeyle birlikte
netleşecekti.

“İfademin alınması süreci hem benim için hem Türkiye için çok önemlidir. Geçen defa ifadem alınırken zamanın kısalığı ve yorgun olmam sebebiyle bazı konuları açıklığa kavuşturamadım.Evvela kendi durumunu ele alayım. Ben sorgulanırken kendi kendimi de sorguladım.” Öcalan böyle başlıyordu ifadesine, 3 Nisan 1999 tarihinde karşısında duran DGM savcılarına bu sözlerle ifade vermeye başlıyordu.

“Benim bugüne kadar Atatürk'e karşı Türk ulusu ve bayrağı aleyhine bir sözüm olmamıştır. Söylediklerim eleştiri mahiyetindedir. Atatürk'ü küçük düşürücü sözlerim yoktur. Atatürk'ün önderlik hususlarını takdir ettim. Bugüne kadar da kendime rehber olarak kabul edip, uygulamaya çalıştım. Son HADEP genel kurul toplantısında Türk bayrağının indirilmesini de ilk kınayanlardan biri de benim, bu konuda MED TV’de konuşmalarım çıkmıştır. Yakalandığımda da Türk bayrağına saygımı öperek gösterdim, bu konudaki suçlamaları kabul edemem”

Öcalan bu tarihi teslimiyet ve tasfiye belgesini şu çarpıcı sözlerle noktalıyor:

“Yukarıda açıklamaya çalıştığım hususlar samimi duygularımdır. Amacım ülkemizi ve devletimizi daha da güçlendirmek ve yardımcı olmaktır. Kişisel hiçbir beklentim yoktur. İmkanlar tanındığında gerekli bilgiyi verip örgütü yasal çizgiye çekmeye hazırım dedi. Bu konuda devletimizin de üzerine düşeni yapması gerekir. Devletin üzerine düşen iç barışı sağlayabilmek için gerekli olan yasal düzenlemeler yapmaktır. Bunların başında af yasası dağda ve cezaevinde olanlar için onların topluma karışmalarını sağlayacak bir af yasası gelir. Ben bu konuda üzerime düşen her türlü katkıda bulunmaya hazırım, bize bağlı halkım ve örgütümü demokratik devletin ve ülkemizin hizmetine uyumlu hale getirmeye imkan ve güce sahip olduğumu söylüyorum, tüm gücümle bu yönde çaba harcamaya hazırım”

Devamla şöyle demiş:

“Tüm uluslararası alanın dikkatini de göz önüne alarak, yakalandığım günden barış için
yaşayacağım sözünü verdiğim günden bugüne kadar kaba bir baskı, söz düzeyinde hakaret ve işkence görmediğimi belirtmek istiyorum. Bu bağlamda, demokratik cumhuriyet ekseninde, barış ve kardeşlik için DEVLETİN HİZMETİNDE çalışma isteğimi, kararlığımı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bu konuda gösterdiği saygılı yaklaşımın bir gereği olarak ben de bu düzeyde kararlılığımı saygı ve şükranla belirtmek istiyorum. Ayrıca yakalandığımda uluslararası devletlerden başta Yunanistan olmak üzere, Rusya ve kısmen İtalya, bunlar uluslararası hukuk kurallarını yerine getirmemiştir.Tamamen korsanvari yöntemlerle yakalanmamda rol oynamıştır. Bunu protesto ediyorum.Ayrıyeten barış ve kardeşlik için yaşamam gerektiğini söyledim. Savunmamı mahkemede dile getirmeyi,yine tarihi bir görev biliyorum. Sayın saygıdeğer tüm şehit aileleri için kısa bir açıklama yapmak istiyorum. Kendilerinin yaşadığı üzüntüyü, acıyı yürekten paylaşıyorum. Bundaki sorumluluk payımdan üzüntü duyuyorum. Hakikaten bir toplumsal yaradan kaynaklanan kanın durması barış için elimden gelen çabayı göstereceğim sözünü veriyorum. Saygılarımla, efendim.”

Öcalan ifadelerinde açıkça DEVLETİN, KEMALİZMİN, EMPERYALİZMİN hizmetinde olduğunu söylüyor. Bu ‘’HAİN’’ – ‘’DÖNEK’’ – ‘’AJAN’’ - olan bir dediği bir dediğini tutmayan sahtekar adamlarla ittifak yapan ve devlete, kemalizme, emperyalizme karşı olduğunu söyleyenler buraya dikkat etmek zorundadırlar.

İşte PKK’ nin Dersim’de halka karşı bu katliamlarının bir kısmı şu köylerde yaşanmıştır :

-Dersim/merkez/Çıralı köyü katliamı. Burada halktan üç kişi alınmış ve köy dışına götürülerek katledilmiştir.9 Ağustos 1987

-Dersim/merkez/Uzuntarla köyü Tarlabaşı mezrası katliamında Esra ailesi olduğu gibi katledilmiştir. 17 Kasım 1992

-Dersim/Mazgirt/Bağın(dedebağ) köyü katliamı, köy halkına karşı yapılan saldırıda 7 kadın, 1 çocuk, 4 erkek 12 kişi katledilmiştir.22 Ekim 1992

-Dersim/Çemişgezek/Güneybaşı köyü(Setirge) katliamı. PKK grubu köylüleri köy meydanına toplayarak hep yaptığı gibi bir propoganda yapmış sonrada bu halkın üzerine ateş açarak katletmiştir. 15 Ağustos 1993

-Dersim/merkez/Pirinçli köyü katliamı. Lojmanda kalan öğretmenleri bir araya toplayan PKK bir süre propoganda yapar ve ardında bu öğretmenlerin hepsini katleder. Olayda 4 öğretmen katledilmiştir. 7 Ekim 1993

-Dersim/Çemişgezek/Doğan köyü katliamı. PKK güçleri burada TKP/ML TİKKO taraftarı olan Murat Kahraman’ı 9 Ekim 1993’ de kaçırarak günlerce işkence yapmış ve işkencelerden kaçarak kurtulan Murat Kahraman’ın ailesinin tamamını köydeki evlerinin önünde katletmiştir. Ailenin evleri, damları, samanlığı, hayvanlarıyla birlikte yakılmıştır.

-Dersim/merkez/sarıtaş/Darıca mahallesi katliamı. Yol keserek halkın parasını alan PKK’liler 7 kişiyi yanlarına alıp götürmüşler ve katletmişlerdir. 20 Nisan 1994

-Dersim/Çemişgezek/Ulukale köyü katliamı. Baskında 7 kişi katledilmiş, 2 kişi yaranmış, 24 ev iki dükkan ateşe verilmiştir. 9 Eylül 1994

-Dersim/Mazgirt/Darıkent beldesi katliamı. Burada görevli olan 6 öğretmen lojmanlardan çıkarılarak katledilmişlerdir. 11 Eylül 1994

-Dersim/Merkez/Sağman köyü/Arılar mahallesi katliamı. Köy münübüsünü durduran PKK’liler halktan 9 kişiyi katletmiş 2 kişiyide yaralamıştır. Katledilen kişilerin üzerindeki kıymet edecek eşyalarda alınmıştır. 3 Haziran 1998

-Hozat ve Çemişgezek çevresinde Ekrem ve Koçer kod adlı PKK yöneticileri halka karşı katliamlar gerçekleştirirken, Ovacık tarafında da İsak kod adlı PKK yöneticisi bu katliamları gerçekleştiriyordu. Işıkvuran, Aktaş, Mansura köylerinden silah zoruyla götürülen 6 gençten dördünün fırsatını bularak kaçmaları ve TİKKO birliklerine katılmalarının ardından, söz konusu köylere baskınlar düzenleyen PKK’lılar, bu kaçan gençlerden ikisinin evlerini yakmış, çareyi kaçmakta bulan ailelerin mal ve davarlarına el koymuş, diğer ikisinin evlerinden ise kaçanların yerine ikişer kardeşlerini rehin alarak götürmüş ve kaçanların geri gelmemeleri halinde bunların - ''ÖLDÜRÜLECEĞİ’’ - söylenmiştir. Ovacık’da bundan başka Burnak, Yoncalı, Mamkirek köylerinden olduğu gibi bütün Dersim’de benzer kaçırma olayları yaşanmış ve halk köyünde, evinde tarlasında katliamlarla karşı-karşıya bırakılmıştır.

Böyle şiddet-katliam ve terör karşısında kalan malını-mülkünü-davarını kaybeden halk sürekli bölgeden göç etmiş ve Dersim insansızlaştırılmıştır. PKK ve Öcalan - ‘’Dersim kişiliği’’ - deyip aşağıladığı, düşürdüğü, suçladığı Dersim’lileri böyle katliamlarla yola getirmeye çalışmıştır.

Pülümür ilçesi yoğunlukla arıcılık yapmaktadır ve arıcılıkta diğer köy işleri gibi değil çok maşakatlıdır. Bazı yıllar kazanç değil zarar bile ettirebilir. Arıcılar kovanlarını götürüp kurdukları köylerden işleri ters gidebiliyor ve sezon sonu köy muhtarlarıdan yol parası dilenerek memleketlerine dönebiliyorlar. Bu arıcılara dayatılan zorunlu vergiler yüzünden arıcılık yok olmaya başlamış ve arıcılar Pülümür’ ü terk etmek başka illerde arıcılık yapmak zorunda kalmışlardır.

Aslında arıcılık üretimini faşist devlette teşvik ediyor bazı desteklerde veriyordu. Eğitim verme, kovan verme, arıları ölen arıcıların kayıplarını telafi etme gibi. Arıcılık konularında akademik düzeylerde araştırma-geliştirme yapıları oluşturuyordu. Arıcılık gerçekten de sadece Pülümür'de değil yurt genelinde desteğe ihtiyaç duyuyordu. İsteyen arıcılara hibe yardımları yapıldığı gibi kredi yardımları da yapılıyordu. Bu kredi almış olan arıcılar mutlaka borçlarını kazanıpta ödemeleri gerekiyordu. Benim bizzat bildiğim akrabalarım kovanlarını Pülümür' den alarak Hatay-İskenderun taraflarına gidip, oralarda elde ettikleri balı batı Anadolu'da okuyan çoçuklarının geçimi sağlamak için gönderiyor, hem de aldıkları kredileri geri ödemek için gayret gösteriyorlardı. PKK'nın olduğu yere çakılıp kalsalar ne kredilerini ödeyebilecekler, ne de çocuklarını okutabileceklerdi.

AB ülkelerine gönderdiğimiz ballarda ilaç kalıntısı var diye geriye gönderilmişti. Bu geriye gelen ballar iç piyasaya sürülüp tüketilmeye çalışılmıştı. Halbuki Pülümür gibi yerlerde çok kalite bal elde ediliyordu. Arı doğal olan, tarımın pek olmadığı, tarımsal ürünün ilaçlanmadığı bir flora ortamında çalışıyordu. Haliyle buralardan elde edilen balda ilaç kalıntısı ya hiç olmuyor yada çok düşük seviyede arıcının arı sağlığının korunması için verdiği ilaçlardan ibaret kalıyordu. Dolayısıyla bizler için en sağlıklı balı elde etme, en kalite balı elde etme imkanı vardı ama dağda-bayırda yaşanan çatışmalar ve bu çatışan güçlerin dayatmaları arıcılığı yapılamaz hale getiriyordu.
Arıların yok olması insanlarında yok olmasıdır. Çünkü doğadaki bitkisel ürünün çiçek aşamasında döllenmesini sağlayan arıdır. Arılar olmasa doğada-bitkide döllenme gerçekleşemez ve insanlar ihtiyacı olan besinleri elde edemezler, hele hele Dünya nüfüsu bu rakamlara ulaşmışken.

Yapılan işlerin en vahimi TIR’ ları, iş makinalarını, iş sahalarını, okulları da yakıp-yıkarak Dersim’in ükenin en düşük olan ekonomisinin daha da aşağıya çekilmesiydi. Bunların hepsi Dersim’in insansızlaşmasına yol açıyordu.

Son derece yoksul olan halkın vergilerle boğulması, zorunlu askerlik uygulaması yapılması, tepkiler gelince yada zorla asker ettikleri kişiler kaçınca böyle halka ve köylere karşı katliamlar yapmaları, yakıp-yıkmaları kabul edilmemiş ve halkın da tepkisini çekmiştir.

PKK kendisine inanarak katılmış bir çok Dersim’liyi, hatta üst düzeyde görev yapmış olan kişileri bile işkence-sorgu gibi uygulamalar da yaparak katletmiştir. Bunlarda düşman tarafında vuruldu diyerek çarpıtılmaya çalışılmıştır. PKK’nın kendi içinden ayrılan ve yaşadıklarını kaleme aşan üst düzey yöneticiler de bu yaşanan kanlı olayların olduğunu onaylamaktadır.

Dersim halkı önceleri sessiz kalmış olabilir ama 2011 yılındaki referandum ve genel seçimlerdeki tavrıyla gidişatı sevmediğini, Dersim’de PKK’ nın yarattığı olayları onaylamadığını gösterdi. Dersim’ de yaşanan dünya kadar olay Dersim’liyi köyünde-şehrinde çok rahatsız etti, bundan sonra PKK çevrelerine destek vermeleri zor görünüyor. Öcalan devletle anlaşıp silahları teslim ederse bu PKK’lı kanlı katiller halk arasında elini kolunu sallayarak biraz zor dolaşırlar.

2011 genel seçimlerini Dersim’de ağır bir şekilde kaybeden PKK/BDP/KCK/HDK bloğundan, kendisine APO’cuyuz, PKK’cıyız diyen kişiler, Dersim halkına yönelik ağır suçlamalar yaptılar. Bu kendini bilmez densizler Dersim’de kendilerine oy vermeyen ve kaybettiren seçmeni, RUS PİÇİ ve 1938 soykırımında TC askerleri tarafından tecavüze uğramış piçler olarak adlandırdılar. PİÇ oldukları için PKK ve Kürtlere oy vermemişlerdi. Bu söylemi PKK’nın yayın organlarında kendi aydınları ( Kahraman????? ) tarafından da yazılarak Dersim halkı ağır bir şekilde rencide edilmişti. Jarudiyar bu konu hakkında eleştiren, tepki gösteren bir yazıyı yayınlamıştı. Kısaca PKK ve çevresindekiler yaptıklarıyla battıkça-batıyorlardı.

İnternet-sosyal medya ortamında gezen ve kendilerini PKK' lı gösterip halkı konuştuğu için, eleştirdiği için tehdit eden bu hainler ne yazık ki kendisine ''KOMİNİST'' diyen sahtekarların desteğini de almışlardı. Bu yapılan alçaklıklardan ''EN KOMÜNİST'' olan ve PKK ile ittifak yapanlarda suçludur. UKRAYNA - KİEV yakınlarında BABİ YAR denilen bölgede gerçekleşen katliamda bir uçurumun başında çırılçıplak soyundurulmuş, üzerindeki eşyalarına el konulmuş, TECAVÜZ EDİLMİŞ ve NAZİLER tarafından uçurumdan aşağıya doğru atılarak katledilmeyi bekleyen YAHUDİ kadınlarının resimlerini Dersim katliamının resimleri diye yayınlamaya çalıştılar. Bizim yaptığımız örgütlü çalışmalarımız sonunda rezil oldular ve o resimleri teker-teker kaldırmak zorunda kaldılar. Onlara inanan ve ittifak yapan Türk sosyalistleri de bu resimleri Dersim' e ait diye paylaşmaya çalışmıştı. Aslında bunu ısrarlar sanal ortama süren ve paylaşılmasını isteyen PKK' li hainler Dersim halkını o şekilde tecavüze uğramasını istiyordu. Bu PKK/BDP/KCK/HDK bloğuna oy vermeyen Dersim halkına karşı sürdürülen yıpratma-rencide etme, intikam alma faaliyetiydi............... DERSİM HALKININ BİR ANLAMDA TECAVÜZ ARTIĞI BİR HALK OLDUĞUNU İSPATLAMAYA ÇALIŞIYORLARDI.............. Bunlarla o zamanlar çok tartıştık, etkiledikleri sol-sosyalist-komünist geçinen zavallılarla da çok tartıştık ve sonunda halkımıza karşı örgütlenen kara propagandayı önledik.

Dersim dağlarında süren bu savaş Dersim’ linin savaşı değildir. Dersim’ li Kürt değildir, Dersim’ de Kürdistan değildir. Dersim halkı kendisine Kırmanc-Dımıli-Zaza diyen halk gruplarının soydaşı-bileşenidir. Dersim halkı, mücadelesini bu halk gruplarıyla birlikte ve şiddet içermeyen barışçıl-demokratik yollarla vermelidir.

Sonuç :
PKK ve Öcalan’ın Dersim’ liyi, - ‘’Dersim kişiliği’’ - ‘’kemalist’’- ‘’hain’’ - diyerek, kendi tabirleriyle - ''çözümleme'' – yada - ''yoğunlaşma'' - adı altında eleştiren - yeren - düşüren ve suçlu ilan eden, ardından - ‘’ sizi bizden hiç kimse koruyamaz’’ - mesajını veren ve - ‘’Dersim’ e silahlarla diz çöktürme’’ - projesi, esasında Dersim halkının asimilasyon, inkar ve imha projesidir. Geçmişte Dersim’ linin yaşadığı 1938’ in başka biçimde tekrarıdır.

______________________

PKK BİR TARAFTAN DERSİM'LİYİ ELEŞTİRİP SUÇLU İLAN EDER AMA KENDİ YAPTIKLARINA PEK BAKMAZ, İŞTE PKK'NIN KİMİN SERMAYESİYLE KURULDUĞUNU AÇIKLAYAN SATIRLAR...
EK=I

KENDİ AĞZINDAN ÖCALAN’IN KURULUŞ YILLARINDA MİT’LE İŞBİRLİĞİNE İLİŞKİN İTİRAFLARI-I

Öcalan’ın MİT’le kurduğu, -‘’müthiş’’-‘’şahane’’-‘’taktik’’-‘’tarz’’- dediği ilişkilerinin kendi ağzından itirafları
(..............)
-“Asıl amacım, devrimci bir Kürdistan grubu ortaya çıkarmak“-(1).
(.............)
-“1975‘lerde Kürdistan adına devrimci bir grup kurmak, tarihin seyrini değiştirecektir ve benden başka bu işe el atacak adam yoktur“ -(2).
(.............)
-“Çıkış yapmaya çalışırken devlet adına hareket eden kişilerle (Öcalan burada Pilot Yüzbaşı Necati ve kendi eşi Kesire gibi isimlerden sözediyor) ben son derece iyi geçiniyorum. 1994‘te gazetelerde çıktı, güya ‘Apo’yu MİT Kürdistan’a göndermiş‘ diye bir haber vardı. Bu aslında devletin içindeki odakların birbirlerini suçlama için söyledikleri bir sözdür. Aslında gönderme değil de onların elindeki ilişkilerdir...“-(3).
(.............)
-“Kadın dersen kadın, para dersen para! Apartman dersen apartman al; ye, içinde yat! Ben de bu noktada, tam bir paşa oğlu gibi davranıyordum...Burjuvaziyi nasıl çalıştırıyorum? Sonradan o Uğur Mumcu’nun başını götüren, işte açmaya çalıştığım bu ilişki tarzıdır. 1976, 1977 ve 1978 döneminde onları, devleti çalıştırıyorum ve hareket yürüyor.“ -(4).
(...............)
-“Ankara’dayız. 1976-77-78‘i eğer bunlara dayandırmazsak, sağlam çıkışı yapabilir miyiz?“- (5).
(...............)
-“Devlet, para ve kadın yoluyla beni tutabileceğine 1977-78 ve 79‘un başlarına kadar tam inandı diyebilirim. Bu, devleti yanlış bilgilendirme oluyor. Tarihteki en büyük hatasıdır..“- (6).
(.............)
-“Ben devlete 1966‘dan itibaren maddi olarak dayanmışım ve ancak 1977-1980‘lerde kopuşa gideceğiz (Öcalan bu ifadelerine göre PKK 1980‘lerde TC ve MİT’ten bağımsızlaşmıştır. Ama bu doğru bile olsa bu kez de onu ve partisini Suriye devleti ve istihbaratı ile kader birliği içinde görüyoruz).“ -(7).
(.............)
-“TC şimdi kavramıştır, ama çok geç; artık iş işten geçti. Verdiğimiz görünüm; Ankara’da kalıp grupçuluk yapacağız; bir yayın çıkaracağız, bir de yayın dükkanı kuracağız. Yine bayan (kasıt Kesire’dir) özel ilişkiyle bağlamış. Devlet daha ne istiyor? O, günlük rapor alıyor; ‘kucağımızda!‘. Kendimi dört dörtlük devlete bağlamış oluyorum. Uğur Mumcu’nun dile getirmek istediği olay biraz da budur: ‘Apo’yu MİT mi besledi?‘ diye soruyor. İşte biz kendimizi MİT’e böyle beslettirdik. Güvenliğimizi sağlattırdık, paralarıyla grubumuzu finanse ettirdik, evlerinde en önemli toplantılarımızı yaptırdık ve o entellektüel gücünü de biraz kullandık. Bazı ilişkilere öyle uzandık ve zamanında sıyırdık...“- (8).
(.............)
-“Taktik gerçekten şeytanın bile çok üstündedir. Gidin MİT’e nasıl olduğunu söyleyin, şaşıracaktır. ‘Bizi inandırdı‘ diyecektir, hatta ‘Uyuttu bizi‘. İşte üstünlük burada“ -(9).
(..............)
-“Başka türlü hiçbir Kürt partisi oluşamaz...Yöntem değiştiriyorum, taktik yaratıcılık diyorum buna“- (10).
(..............)
-“Çok ilginç, devletin iki yanını nasıl kullanıyoruz. Sanırım MİT bunları duyduğunda hem kahkahadan patlıyor, hem de öfkesinden boğuluyordur. D... Arkadaş vardı, 1979‘daydı galiba, beni yakaladı. Anlattıklarına göre MİT başını dövüyor, ‘bu yüzde yüz kucağımızdaydı, biz bunu nasıl kaçırdık‘ diyormuş.“-(11).
(..............)
-“Kim kimi yanilttı?... Düşünün, devlete Kürt partisi kurduruyorum. Uğur Mumcu....dedi. Doğrudur, bu da doğrudur. Biz devrimci Kürt partisini (yani PKK’yı) nasıl MİT’e dayandırarak kurduysak, Kürt devletini de (şimdi işte içinde olduğumuz bu Güney’deki devlet) Türk devletine dayandırarak kuracağız. Yazdı adam, başka çaresi yok. Taktik buraya getiriyor. Taktiğin üstünlüğü burada.....Pilot ne diyordu: ‘Abi sen ne yapıyorsun?‘. Günün yirmidört saatinde bilgi istiyordu. Ben de hepsini veriyordum...“ -(12) .
(..............)
-“Ankara’yı böyle 1979‘a kadar oyalamak büyük bir taktikti. Hem de grubu bütünüyle onların olanaklarına dayandırmak...“- (13)
(.............)

1- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 116
2- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 92
3- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 112
4- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 110-111
5- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 111
6- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 114
7- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 93
8- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 97-98
9- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 115
10- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 116
11- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 114
12- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 118
13- Devrimin Dili ve Eylemi Ağustos 1996 Serxwebun Yayınları Abdullah Öcalan sayfa: 123

EK=II
KENDİ AĞZINDAN ÖCALAN’IN KURULUŞ YILLARINDA MİT’LE İŞBİRLİĞİNE İLİŞKİN İTİRAFLARI-II
YALÇIK KÜÇÜK VE MAHİR SAYIN’IN ABDULLAH ÖCALAN'LA YAPTIKLARI RÖPORTAJLARDAN

(…………..)
Yalçın Küçük=Pilot da mı bu dönemde devreye giriyor ?

Abdullah Öcalan=Evet ismi Necati Kaya’dır.Ağrı’lıdır. Gerçekten çok sıkı örgütlenmiş bir Kürt, çok iyi bir pilot, çok cesur, fiziki olarak çok güçlü ve değişik biriydi. Ve uçak pilotuydu.

Yalçın Küçük=Türk Hava Yolları’nda mıydı ?

Abdullah Öcalan=Hayır Türk Hava Kuvvetleri’ndeydi. Subaydı yanıma geldi ve ‘’Beni Kürt olduğum için görevden attılar’’ dedi. Ama gerçekte atılmamıştı, aslında içimize sızmak için o görüntü veriliyordu. Siyasala’a tekrar en yüksek puanla girip kayıt yapırıyor ve biz de orada arkadaş oluyoruz. Bu da biraz para gücüyle, ev bulma gücüyle bizi biraz kontrolüne almaya çalışıyor.İşte bizim ilişki için de, ‘’Abi ben altın alayım, ev bulayım’’ diye katkısını sunmaya çalışıyor. Kısaca o da biliniyor. Şimdi 77 bu anlamda hayli dalgalı ve maceralı bir yıl oluyor. İşin içine devlet iyice giriyor.

Yalçın Küçük=Siz Kesire’yle o zaman bir ev tuttunuz mu ?

Abdullah Öcalan=Hayır öyle arkadaşlardan ayrı yaşadığımız bir ev yoktu. Ancak çok sayıda evimiz vardı. Orada görüşülüyordu. Ayrıca pilot bir ev tutmuştu, onun da evine gidiyorduk.Hatta 1977’de 1 Ocak toplantısını onun evinde yaptık. Bizim en kapsamlı ve ciddi bir toplantımızdı.

(…………)
MİT beni kontrole almaya çalışıyordu. Bu kesin. Pilot var, bu kesin.
(………..)

Ailesi (Kesire’nin babası), Emniyet Genel Müdürlüğü’ne gidiyordu. Babasının onlarla ilişkisi vardı.

Yalçın Küçük=Bu Kesire hanım o sırada nerede öğrenciydi ? O da sizin grupta mıydı ?
Abdullah Öcalan=Baın Yayın okulundaydı. Biz onu gruba çekmeye çalışıyorduk; CHP gelenekli bir aileden geliyordu. Ailesi 25 lerden beri Kemalizme yatmış, bir yerde, orda Cumhuriyet kültürünün en çok öncülüğünü oynayan bir aile için yetişmiş bir kişi oluyor. Bunu biliyordum, sakıncalı yönlerini de biliyordum. Fakat buna rağmen biz, gruba çekmeye çalışıyorduk. (sayfa-111)
(…………..)

Kaynak=Kürt Bahçesi’nde sözleşi / Yalçın Küçük / sayfa=111-113-114-115 Başak yayınları, birinci baskı=Nisan 1993

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

EK=III
YALÇIK KÜÇÜK VE MAHİR SAYIN’IN ABDULLAH ÖCALAN'LA YAPTIKLARI RÖPORTAJLARDAN
(………..)
Mahir Sayın= Tabi, doğru
Abdullah Öcalan=
(………..)
Çok ta paraya ihtiyacımız var (Pilot Necati kastediliyor, benim notum.). Şunu kabul ettim;’’Aileden’’dedi ‘’Aldığım para var’’ tarlayı filan satmışlar ve işte ‘’pilotluktan kazandığım para var’’ . Onların hepsini harcattık. Ondan yemek yemeyen bir arkadaş yoktur.Bayağı bir yılımızı o na dayandırarak iyi yaşadık yani, eksik olmasın.
(…………)
Mahir Sayın= Evet

Abdullah Öcalan=Mit beni beslemedi ama, MİT’in klasik yöntemlerle beni kontrole alma çabaları vardı. BUNUN İÇİN PARAYI GÖZDEN ÇIKARDI TABİ. BİLİYORSUNUZ ÖRTÜLÜ ÖDENEKTEN BUNUN İÇİN PARALAR SONUNA KADAR GÖZDEN ÇIKARILIR. BİZE DE BİRAZ NEMASI KALDI.

Erkeği Öldürmek, Mahir Sayın / Zelal yayınları / birinci baskı / Mart 1998 / sayfa 90-91
______________________
Selam sevgi ve saygılarımla
______________________

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder