Bana göre, Taksim Gezi parkı olaylarıyla başlayan hareketin iyi bir yere gelmesi ve iktidar alternatifi olabilmesi için kendisini Marksist olarak adlandıran bütün örgütler bir araya gelmeli ve bu mücadeleyi ileriye taşımalıdırlar. Eğer mücadele barışçıl koşullardan ilerleyecekse buna göre lojistik stoklar yapılmalıdır, şiddet yöntemleriyle sürdürülmek zorunda kalınacaksa buna göre şiddet araçları lojistiği hazırlanıp stoklanmalıdır.
Söz konusu örgütler aralarında ki sorunları bir kenara
bırakmalı ve kendiliğinden başlamış olan harekete öncülük etmelidirler. Aksi
halde şimdiye kadar olduğu gibi bu harekette geriye çekilir kaybolur gider.
Örgütler koalisyonu kendi içinde demokratik işleyişi olan ve kişi önderliği
değil kolektif önderliği en üstten en aşağıya kadar hayata geçirebilir
olmalıdırlar. Buna yönelmeyen örgütlerin ülkede devrim yapma, iktidara gelme
amaçlarının olacağına inanamayız. Öncelikle birlik, ondan sonra lojistik
hazırlık ve halk kitlelerine bağlanma ve önderlik etme başarılmalıdır.
PKK'nın arkasından gitmek, onun her yaptığını olumlamak, Kemalistlerin,
Aydınlıkçıların, ADD’ nin, ulusal sol çevrelerin arkasından gitmekle mücadele
kazanılmaz. İşçi sınıfının da mücadelenin merkezinde olmasını sağlamak, diğer
halk sınıf ve tabakalarını bu sınıfın etrafında toplamak gerekir. Sınıfında
genel grev-genel direniş eylemiyle harekete geçirilmesi gerekir. Dibe vurmuş ve
bir türlü çıkış yolu bulamayan Marksistlerin birliğini oluşturmak içinden
geçtiğimiz süreçte kaçınılmazdır. Marksist hareket o kadar gerilemiş ki; hiç
bir toplumsal harekete öncülük edemez olmuş. Onun için öncelikle birlik zorunlu
diyorum. Bırakalım tek tek örgütlerin bu halk hareketine öncülük
edebileceklerini birleşseler bile gene zar zor bu hareketlere öncülük
edebilirler.
Kendiliğinden başlamış barışçıl yöntemleri önüne koymuş,
arkasında herhangi bir örgütlenme olmayan bu hareket ya böyle bir müddet devem
eder ya da geriye çekilir. Elbette kitleler, sokak savaşlarında
direnerek-çatışarak Taksim’i aldılar ve Hükümetin polisini gerilettiler. Bu
geriletmede halk hareketinin doğallığı ve meşruluğu da çok önemli bir yer
tutuyor. Ancak, halkın eleştirdiği ve hedef aldığı AKP hükümetinin de halktan
epey oy desteği aldığı bir gerçek. Gelecek seçimlerde AKP’nin seçimleri tekrar
kazanma olasılığı yüksek. Çünkü bu halk hareketine katılmamış ve kırsalda ya da
kasabalarda hala AKP’ ye bir oy desteği var. Diğer taraftan AKP Hükümetinin
şimdiye kadar yaptığı düzenlemeleri rahat rahat yapamayacağı, karşısında çok
büyük bir halk muhalefetinin olmasıyla zorlanabileceğini söyleyebiliriz.
Hükümetin, özellikle kamusal alanlarda, özel (laik-seküler) hayatlarda toplumun
yaşam tarzını hedef alan konularda adım atması çok zor görünüyor. Bundan başka
toplumun önemli bir bölümünün nefretini kazanmış çok sayıda konu var ama
şimdilik ona burada girmiyorum.
Eğer AKP tekrar eskisi gibi % 52 oyla ya da Hükümeti
kurabilecek oy alıp iktidara gelirse, ayağa kalkmış olan kent insanlarının buna
tahammül edeceklerini hiç zannetmiyorum. Şu içinden geçtiğimiz süreçte ayağa
kalkmış olan halk kitlelerinin tekrar ayağa kalkacaklarını beklemek gerekir. Eğer
Hükümet ayağa kalkmış olan halkın üzerine şiddetle giderse, buda yangına
körükle gitmek olur ki ondan sonra kitlelerde adeta çıldırır. Çıldıran ve her
şeyi göze almış olan halk kitlelerinin eyleminin önüne geçemezler ve ülke bu
koşullar içinde devrimci durumlara bile geçebilir. Bundan sonra kitlelerin
ayağa kalkmasına Marksistler öncülük etmelidirler. AKP’ nin yeniden hükümete
geldiği durumlarda birleşmiş olan Marksist örgütler her türlü ön hazırlığı
yapmalıdırlar…
Doğru önderlik geleceği görmek ve ona göre hazırlanmakla
olur…
10 / HAZİRAN /2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder