DERSİM SORUNU (ÇALDIRAN’DAN 38’E)
DERSİM ULUSLAŞMASININ ÜSTÜNDE YÜKSELDİĞİ TEMELLER 13.-16. YÜZYILLAR
ARASINDA KIZILBAŞLIK SAYESİNDE ATILDI
Dersim uluslaşmasının önünü açan Geç Dersimliler’in Dersim’e göçü ve
beraberinde getirdikleri Kızılbaşlık inancını Erken Dersimliler’e
benimsetmeleri oldu. Bu Geç Dersimliler arasında Babailer (Babalar) ve
Kızılbaşlar (Safeviler) da vardı. Bunlar Dersim geleneğinin Seydanlılar dediği
gruptur. Kızılbaşlığı Dersim’e benimsetenler onlardı.
Dersim’in Erken ve Geç halk tabakalarını birleştiren Kızılbaşlık oldu. Geç
Dersimlilere (sonradan gelenlere) kendi adlarını veren Erken Dersimliler, bu
inancı olduğu gibi değil, kendi inançlarından birşeyler katarak benimsediler.
Bu süreç, 13. ve 15. yüzyıllar arasında yeraldı.
Sürecin başını merkezlerini Batı İran, Irak, Harran ve Karaman‘dan Dersim‘e
taşıyan ocaklar çekiyordu.
Dersim uluslaşmasının üzerinde yükseleceği temeller, işte bu dönemde, Dersim
coğrafyasının kendisinde, Dersim adı etrafında atıldı.
Başlangıçta “Kızılbaş Sorunu“ adını taşıyan “Dersim Sorunu“ da bu aynı
tarihlerde başladı.
İSLAM DÜNYASI KIZILBAŞLIĞI İSLAMDAN AYRI BİR DİN OLARAK GÖRÜYOR VE
ONA KARŞI CİHAD ÇAĞRISI YAPIYORDU
1473 yılında Şah Hasan (Uzun Hasan)‘ın Otlukbeli Savaşı’nda Osmanlı padişahı
Fatih karşısında aldığı yenilgi, fiili planda Dersim’in de yenilgisi anlamına
geldi.
Akkoyunlu imparatorluğunda yönetim 1501/2‘de Kızılbaşlar‘ın eline geçti.
Kırmanciye’de Şerefname’nin deyişiyle “Kızılbaş Devleti“ kuruldu. Dönemin kaynakları
bu devletin topraklarından “Mülk-ü Kızılbaş“ (Kızılbaş Ülkesi), halkından ise
“Surh-u Ser Cemmi“ (Kızılbaş Cemaati, Kızılbaş Toplumu) diye sözederler.
Dersim, bu toprakların ve bu toplumun bir parçasıydı.
“Kızılbaş“ sözcüğü, İrani bir kavram olan “Surh-u Ser“in Türkçesiydi.
Kırmanciye’de hakimiyet peşinde koşan Osmanlılar, her yanda güçlü bir
Kızılbaş direnişiyle karşılaştılar. Bunlardan en ünlüleri Şah Kulu ve Hasan
Halife (1511) ile Nur Ali Halife (1512)‘nin önderlik ettikleri direnişlerdi. Bu
direnişler kırımlarla bastırıldılar.
Ardından Yavuz Selim tarafından icra edilen Kızılbaş kırımı geldi. Bu olayda
40 bin Kızılbaş yaşamını yitirdi. Osmanlılar tarafından icra edilen Kızılbaş
kırımlarının ilk perdesi böyle açıldı. Onu Çaldıran Savaşı içinde tanık olunan
bir diğer Kızılbaş katliamı izledi (1514).
Dönemin Kızılbaş kaynakları Çaldıran Savaşı’nı Kerbela Savaşı (680)‘nın bir
devamı olarak tanımlarlar. Bir öncekindeki gibi, bu katliamda da Dersimliler
çok kan kaybetti. Çünkü bu savaşta Dersimliler Şah İsmail’in yanıbaşında
Osmanlılar’a karşı dövüştüler.
Yavuz Selim’in hedefi İran’ı zaptedip “İslam birliği“ adına Kızılbaşlığı
ortadan kaldırmaktı. Yavuz’un Kızılbaş kırımı ve Çaldıran seferi öncesinde
kaleme alınan fetvalar Kızılbaşlar’a karşı savaşın “din düşmanları“na karşı bir
savaş olacağını ve “cihad“ sayılacağını ilan ediyorlardı. Kürt önderleri
İdris-i Bitlisi ve Şerefhan, çatışan taraflardan “İslam ordusu“ ve
“Kızılbaşlar“ diyerek sözediyorlardı. Bu dönemin Müslüman otoriteleri
Kızılbaşlar’ı Müslüman olarak görmüyor, Kızılbaşlığı “Sapkınlık“ ve “Dinsizlik“
olarak tanımlıyorlardı.
Bugün Alevilik adı altında Bektaşilikle birlikte İslam’ın bir mezhebi gibi
gösterilmek istenen Kızılbaşlık, bu ilk evresinde Müslüman dünyasında
İslam-dışı bir din veya dinsizlik olarak görülüyordu.
SADECE DERSİM 38‘E KADAR OTONOM VARLIĞINI KORUYABİLDİ
Otlukbeli (1473) ve Çaldıran (1514) yenilgileri Dersim tarihinin seyri ve
Dersim uluslaşması üzerinde oldukça olumsuz etkilerde bulundular. Çaldıran’ı
takiben Kırmanciye’de Kızılbaş yönetimi son bulmuş, Osmanlı hakimiyeti
kurulmuştu. Bu tarihte ve sonraki süreçte sadece Dersim, özellikle İç-Dersim
kendi otonom varlığını koruyabildi. Dersim’in bu fiili statüsüne son veren 1938
soykırımı oldu.
Dersimli, 38 kırımını Kerbela’nın ve Çaldıran’ın bir devamı gibi görür.
Dersim uluslaşması, Çaldıran’dan 38‘e kadarki 500 yıllık meşakkatli tarih
yolculuğunda pekişti. Bu yolculuk boyunda Celaliler’e adını veren ünlü Şah
Celal’in, onu takiben de Şah Veli (1519) ve Kalender Çelebi (1527)‘nin
direnişlerinden, sonraki yüzyıllarda patlak veren diğer Kızılbaş
direnişlerinden ve bunları izleyen sayısız kırımlardan dolaylı ya da dolaysız
şekilde yakından etkilendi.
İç-Dersim, bu süreçte, Anadolu’da Kızılbaşlığın mihrakı/merkezi olmuştu.
Kızılbaş toplumunu, özellikle Kırmancki ve Kırdaski konuşan Kızılbaş nüfusu beş
asır boyunca birarada tutan, merkezleri Dersim’de bulunan ocaklardı.
Çaldıran’dan 38’e dek Kızılbaş toplumunu birarada tutan Dersim ocakları
belirli bir otonomiye sahipti. Resmen tanınmamış bile olsa fiilen dinsel (veya
dinsel-kültürel) bir otonomi mevcuttu.
DERSİM SİSTEMİ: OTONOM DERSİM VE DERSİM KOMÜNÜ
Otonom Dersim’de 38‘e kadar birçok aşirette Komün hayatı vardı. Dersim
Komünü’nü vareden koşullardan biri beş asırlık İslami kuşatmaydı, bu kuşatmanın
dayattığı sürekli savunma ve direniş zorunluluğuydu. Bu özgün koşullar
kavranmadıkça Dersim Komünü anlaşılmaz kalır. Dersim’de komünal yaşam tarzı
ilkel aşiret evresinden çok bu koşulların dayattığı bir sonuçtu. Müslüman
kuşatması altındaki Kızılbaş Dersim, ünlü ütopyalardakine benzer bir ada
görünümü sunuyordu.
İç kesimlerde hemen her aşiretin kendi aşiret adıyla bilinen sınırları belli
bir bölgesi vardı. Bu bölgede toprak, orman, otlak, mera tüm aşiretin ortak
mülküydü. Bu bölgeden taşınan biri evini başka aşiretten birine vermezdi. O
aşiretin üyesi olmaktan ileri gelen haklarını devredemezdi. Her aşiretin ve kabilenin
kendi içinde bu aynı ortakçı ilişkiler egemendi. Belirli kabilelerin yerleşik
bulunduğu köy toplumunda bu aynı model yürürlükteydi.
DERSİM‘DE VATAN SAVUNMASI VE ULUSAL BİLİNÇ
1514 sonrasında Dersim Osmanlı ve Kürdistan sınırları içinde görünse de fiilen
bağımsızdır. O tarihte Dersim’de açık bir ulusal bilinç olmasa da, vatan/yurt
savunması anlamında bir ulusal içgüdü mevcuttu. Müslüman çevrenin
(Osmanlı-Kürt-Zaza) seferlerine karşı Dersim savunması bir vatan bilinci
doğurmuştu. Uzun süre korunabilen bağımsız ya da yarı-bağımsız statü bu bilinci
güçlendirdi. Dersim, devlet içinde devlet gibiydi. Onun bu statüsü resmi
tanınma görmese de, Dersim’in kendisi de Osmanlı ve Türk otoritesini
tanımamakta kararlıydı. Ne Dersim devlete, ne de devlet Dersim’e üstün geldi.
Mücadele 38‘e dek bu minvalde sürüp gitti.
Tanzimat’tan 38‘e kadarki Dersim direnmeleri çağında ulusal bilinç daha açık
ve net ifadeler kazandı. Rus ve Ermeni desteğinin katkısıyla Birinci Savaş
içinde Ovacık’ta minyatür bir yönetim (Hokmate Kırmanciye) kuruldu. Bu yönetim
ancak 1916-18 arasında yaşayabildi. Rus ordusunun geri dönüşü bu yönetimin
yaşama şansını yoketti. Böylece İkinci Savaş sırasında Kızıl Ordu desteğinde
İran’da doğan Mahabat Cumhuriyeti‘nin kaderine benzer bir durum ilkin Dersim’de
görüldü.
Batıda Türk-Yunan Savaşı’nın sürdüğü 1920-21 Koçgiri direnişi yıllarında
Tujik Dağı karşısındaki Ağdat’ta üç renkli (Kırmızı-Beyaz-Yeşil) bir Dersim
bayrağı dalgalanıyordu. Bu bayrağın renkleri Dersim’in en kutsal üç rengiydi.
Bu ulusal simge, ulusal bilincin vardığı aşamaya işaret ediyordu. Seyit
Rıza’nın Ağdat’taki konağı bu yıllarda Özgür Dersim (Otonom Dersim)’in hükümet
merkezi gibiydi. Bu yönetimin kullanımında gerektiğinde hemen toplanabilen
önemlice bir ulusal milis gücü vardı.
Kürt milliyetçileri üç renkli bu Dersim bayrağını kasıtlı olarak çok
sonraları Mahabad’da doğanYeşil-Kırmızı-Sarı Kürt bayrağı ile karıştırırlar.
Oysa Dersim bayrağında sarı renk mevcut değildi.
DERSİM‘E KARŞI KÜRT VE ZAZA TAVRI
Çaldıran’da ve sonrasında Kürtler ve Zazalar Kızılbaşlar’a ve Dersim’e karşı
Osmanlı’nın müttefikleri oldular. Kırmanciye’de Kızılbaş (Safevi) yönetiminin
yıkılması ve Osmanlı hakimiyetinin kuruluşunda önemli rol oynadılar. Çaldıran
sonrasında Osmanlı desteğindeki fetihler yoluyla pek çok yeri Kızılbaşlar’dan
aldılar, bu süreç boyundaki Kızılbaş kırımlarında belirli bir rol üstlendiler.
Dersim ve Kızılbaş direnişleri ilkin Osmanlı-Safevi (İran) savaşları
sürecine, daha sonra da Rus-Osmanlı savaşlarına paralel bir seyir izlediler.
Osmanlı-Safevi savaşları peryodunda Dersim Sorunu Kızılbaş Sorunu'nun bir
parçası iken, Osmanlı-Rus savaşları sürecinde Dersim için “Milli haklar“ talebi
gündeme girer.
Dersim’in “milli haklar“ talep etmeye başladığı Osmanlı-Rus savaşları
peryodunda da Dersim’e karşı Kürt veya Zaza tavrında bir değişiklik görülmez.
Bu tutum 38 Dersim soykırımına kadar böyle devam eder. Örneğin 1853-54‘te
Ruslar’la savaşa tutuşmadan önce Dersim’e saldıran Osmanlı ordusu ile işbirliği
içindeler. 1908‘de Cibran aşiretinden oluşan Hamidiye Alayı, Osmanlı ordusu ile
birlikte Koçan direnişini bastırma seferine katılır. 1916 Dersim direnişinin
bastırılması sırasında da Kürt ve Zaza aşiretlerinden milisler kullanılır.
1916‘da Ovacık’ta oluşan özyönetimin yıkılmasında Kürt Hamidiye Alayları’nın
yanında Gökdereli Şeyh Şerif’in kumandası altındaki Zaza aşiret milisleri de
görev almıştır.
Kürt milliyetçilerinin Dersim’e bakışında bu arkaplanın bugün bile öğretici
bir değer taşımaması düşündürücüdür. Zaza milliyetçilerinin Dersim’e bakışı da
ne yazık ki bundan farklı değildir.
PSD KENDİ PROGRAMININ BAŞINA DERSİM MUHALEFETİNİN GELENEKSEL
TALEBİNİ YAZMIŞTIR
Dersim muhalefetinin Dersim için geçmişte “Milli haklar“ talep ettiğini
biliyoruz.
Dersim muhalefetinin temel ulusal talebi uzun tarihi boyunca zaman zaman
bağımsızlık (1916 Dersim direnişi ve 1920-21 Koçgiri hareketi yıllarında), ama
genelde otonomi olmuştur.
PSD de Dersim için bir özyönetim talep etmektedir. Bence ayrılma hakkı saklı
tutulmak kaydıyla bu özyönetim talebi günümüz koşullarında OTONOM DERSİM
biçiminde formüle edilebilir.
Partimiz Dersim‘in kendi dinsel, kültürel, sosyal, iktisadi ve siyasal
yaşamı üzerinde otonomiye sahip olmasını istemelidir. Bu, yalnızca
dinsel-kültürel alanla sınırlı olmamalı, siyasal alanı da kapsamalı, siyasal
hakları içermelidir. Özcesi laik ve demokratik bir politik otonomi talep
etmeliyiz. Bu otonomi Dersim’in kendisinde lokal bir parlamento ve hükümeti
içermek zorundadır.
Mustafa Kemal’in imzasını taşıyan Amasya Protokolü (1919)’nün gizli
bölümlerinde Dersim’in otonomi talebinin tanındığına ilişkin duyumlarımız
vardır. Ama bu gizli metinlere henüz ulaşamadığımız için kesin konuşacak
durumda değiliz.
Bu bilgi doğruysa, TC devleti için bir bağlayıcılığı olmak zorundadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder