DİKKAT : MAKALENİN YAYIN TARİHİ : KASIM
2008
Dersim
Soykırımının üstünden 70 yıl geçti.
Soykırım
halkımızın ortak hafızasında Tertele 38’dir.
Tertele
soykırımın Zazaca’sıdır.
70
yılda dünyada çok şey değişti.
Sistemler yıkıldı, haritalar yeniden
çizildi.
Ezilen halkların büyük çoğunluğu
özgürlüğüne kavuştular.
Tarihin en plan ve kapsamlı
soykırımına maruz kalan dünyanın yutsuzları Yahudiler kendi devletlerini
kurdular.
Soykırımı yapanlar diz çoküp özür
diledi.
Ermeniler
sorunlarını uluslararası sisteme kabul ettirdi. Gerisi gelecektir.
Dersim
Soykırımı ne dünyada ve ne de Türkiye’de gündeme gelemedi.
Bunun
birçok nedeni var.
Her
şeyden once fail (TC) bu konuda çok katı. Değişime yanaşmıyor. Değişim bir
yana, demokratik bir tartışmaya dahi karşı.
70
yıl sonra gizli belgeler, duruşmalar, kararlar açıklanmış değil.
Halkımızın
anlatımları, tanıklarla yapılan röportajlar soykırımla ilgili en önemli
dökümanlardır.
Aynı
şekilde son yıllarda yayınlanan bazı askeri belgeler, soykırıma katılanların
söyledikleri, Tunceli kanunu soykırımı belgelemek için yeterlidirler
Dersimlilerin
kendilerinin yaptığı çalışmaları saymazsak, konuyla ilgili genellikle soykırımı
yapanların tezleri tekrarlanıyor.
Bir-iki
olumlu istisna bu gerçeği değiştirmez.
Sorunu
anlamak için soykırımı yapanların tezlerinin bilinçli-bilinçsiz tekrarından
vazgeçmek gerekiyor.
Dersim
İsyanı soykırımı yapanların uydurduğu bir yalandır.
Dersim
1937’de en sakin yıllarından birisini geçiriyordu.
İstanbul,
Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır Dersim’e göre karışıklığın, hukuksuzluğun,
korkunun, ölümün kol gezdiği merkezlerdi.
Faillerin
ileri sürdüğü gibi mesele Karakol baskını, köprü yakılması da değildir.
Dersim
Soykırımı üzerinde yıllarca düşünlen, planlanan bir sürecin son halkasıydı.
Soykırımla
sonuçlanan süreci anlamak için Dersim Raporlarını okumak dahi yeterlidir. Bu
konuda Jandarma Umum Komutanlığının zamanında gizli olarak baştırdığı Dersim
adlı kitap önemli belgelerden biridir.
Kitaba
göre Cumhuriyet’den önce ve sonra sürekli olarak Dersim’e harekat yapılmasının
hazırlıkları yapılmış, fırsat bulduklarında da saldırmışlardır.
Zamanın
iç ve dış koşullarının sonucu olarak kapsamlı hareketi, tümüyle denetim altına
almayı ertelemek zorunda kalmışlar.
İnönü
eski askeri hareketleri „Sel hareketleri“ diye nitelendirmişti. Sel gelip
geçiyor, eski yaşam devam ediyordu. Yeni bir yol arıyorlardı.
Yeni
yolu Tunceli Kanunu ile karara bağladılar.
İsyan
yalanı da Tunceli Kanunu incelenerek anlaşılabilinir.
Kanun
1935’in sonunda meclise sunulmuş, 36’nın başında kabul edilmiştir.
Atatürk
mecliste yaptığı konuşmada, „Dersim bir yaradır, bu yara kesilip atılmalıdır“
demişti.
Bu
cümle soykırımın en kısa şekilde formule edilmesidir.
1935-36’da
ne olmuştu da böyle bir kanun çıkardılar.
İsyan
mı vardı?
Dersimliler
Elazığ’ı mı işgal etmişti?
Ordu
kurup Erzincan’ı mı kuşatmışlardı?
Dersimliler
köylerinde, kasabalarda tarımla, hayvancılıkla, küçük çaplı ticaretle
uğraşıyorlardı.
Tarihsel
arka plan unutulmadan, olan tek şey Dersim’in “Ne mutlu Türküm diyene”, daha
doğrusu „Ne mutlu Türk ve müslümanım diyene“ çerçevesinin içine
katılamamasıdır.
Kanun
36’nın başında çıktı, genel saldırıyı 37’nin baharında başlattılar.
Bu
süre icinde Dersim’in adını değıştirip Tunceli Vilayeti diye yeni bir bölge
oluşturdular. Tunceli Vilayetinin idari sınırları, Dersim Soykırımınin da
sınırları anlamına geliyordu. Bütün yetkilerle donatılmış(öldürme-sürgün-yasak
bölge) Korgeneral Abdullah Alpdoğan’ı Tunceli Vilayeti’ne atadılar.
Tunceli
Kanunu daha önce izlenen Umum Müfettişlik uygulamasını aşan, farklı, eskiye
göre tamamen yeni bir aşamadır.
Umum
Müfettişlikle bölge denetim altına alınıp, Zazalar ve Kürtler zaman içinde
Türklük içinde eritilmek isteniyordu.
Tunceli
Kanunu Dersim’in tamamen ortadan kaldırılması, yok edilmesi anlamına gelir. Değişen sadece Dersim’in adı
değildi. Dersim’i her şeyi ile haritadan silmek istiyorlardı.
Soykırımı Tunceli Kanunu ile karara
bağladılar. 4 Mayıs 1937’de Atatürk’ün başkanlığında yapılan toplantıda başlama
emir verildi.
4 Mayıs’a kadar hazırlıklar yapıldı.
Yol ve köprüler yaparak askeri hareketin alt yapısını hazırladılar. Elazığ a,
Erzincan a asker yığdılar. Bölgenin ayrıntılı haritasını çıkardılar (dağları,
geçiş ve bağlantı noktalarını, su kaynaklarını, muhtemel sığınma
yerlerini…tespit ettiler). Askeri karakollar kurdular. Gazeteci, tüccar
kılığında Dersim’i köy köy dolaşıp aşiretlerin birbirleriyle ilişkilerini,
dostluk ve düşmanlıklar ve benzeri konularda bilgi topladılar. Aşiretleri
birbirine karşı kışkırttılar. Para ve mevki
dağıtarak çok sayıda insanı kendine bağladılar. 4 Mayıs’ta yapılan toplantıda
“paraya acımaksızın mümkün olduğunca çok sayıda insanı kendimize bağlamalıyız”
kararını da almışlardı.
Silah topladılar. Birinci Dünya
Savaşı’nda Dersimlilerin eline geçmiş silahların çoğunu topladılar. Türk ordusu
bölgeyi boşaltıp Malatya-Sivas hattına çekildiğinde, Dersimliler bu silahlarla
bölgeyi Rus işgaline karşı savunmuşlardı.
Abdullah Alpdoğan köy köy dolaşıp
ileri gelenlerle görüşmeler yaptı. Dersimliler silahlarını teslim ederlerse,
devletin Dersim’e karışmayacağını, herkese iş verileceğini, devletin
değiştiğinin propagandasını yapıyordu. Küçümsenmiyecek bir kesim bu
propagandaya inanıp silahlarını teslim etdi.
Dersim ileri gelenlerinin önemli bir
bölümü devlete güvenilmemesi gerektiği, bunun bir plan olduğu, saldırı için
hazırlık yapıldığını söylüyordu. Ama isyanı andıracak herhangi bir gelişme
yoktu.
Dersimliler yol, köprü ihaleleri
alıyor, bu işlerde çalışıyorlardı. Öyleki anlatılanlar doğru ise Dersim
önderlerinden Usê Seydi dahi bir köprü ihalesi almıştı.
Dersim liderleri endişeli idiler.
Devletin yeni politikasını anlamaya
çalışıyorlardı.
500 yıldır uzak durdukları sistem
içlerine giriyordu. Özgürlük adım adım ortadan kalkıyordu.
Yine de bırakalım isyanı, genel bir
direnis eğilimi dahi yoktu.
Karakol baskını, köprü yakılması
Türk Savaş Kurmayının bilinçli bir provakasyonudur. Kadınlara saldırılarak Dersimlileri
cevap vermeye zorlamışlardır.
Ama bu bir isyan değildir.
Saldırıya uğrayan aşiretin bir
bölümünün kendini savunmasıdır.
Genel saldırıyı başlattıklarında
Batı Dersim’de Abasu ve Bextiyaru aşiretlerinin bir bölümü hariç öteki
aşiretler direniş göstermemişlerdir. Doğu Dersim’de direniş Demenu ve
komşu aşiretlerin bir bölümünün direnişinden ibarettir.
Dersimliler
devletin yeni politikasını kavramamışlardı.
Geçmişte
olduğu gibi bazı aşiretlere saldırıyla yetineceklerini düşünüyorlardı.
Köyler
yakılmakta, insanlar toplu olarak öldürülmekte, saldırıya uğramayanlar
işbirliği yapmasalar da, tarafsız kalarak saldırının hedefi haline
gelmeyeceklerinin hesabı içindedirler.
Kısacası
isyanı andıran bir gelişme yoktu.
37’de
ağırlıklı olarak Doğu Dersim’de hareket yürütüldü. 38’de tüm Dersim hedef
halindeydi.
Artık
aşiretler arasında ayrım yapılmıyordu. Soykırımı gösteren en önemli olgu
direnişe katılmamış, hatta işbirliği yapmış aşiretlerinde toplu olarak
öldürülmesidir. Devletin kendilerine karışmayacağını düşündükleri için
köylerinden çıkmayanlar toplanıp köy meydanlarında, dere kenarlarında toplu
olarak öldürülmüşlerdir. Soykırım öylesine katı ve sınırsız yürütülmüştürki
para verip çalıştırdıkları dahi canlarını kurtaramamıştır.
Soykırım
tüm ayrıntılarıyla önceden planlanıp hazırlanmıştır. Mesela evlerin nasıl daha
hızlı ve kolay yakılabileceğini gösteren bir kitap Elazığ’da Turan Matbaasında
bastırılip askerlere dağıtılmıştır. Naziler de hızlı ve az maliyetli ölüm için
Gaz Fırınlarını bulmuşlardı.
Onbinlerce
sivil insanın öldürülmesi, onbinlerce insanın sürgün edilmesi soykırımdır.
Karar
Tunceli Kanunu ile alınmıştır.
Uygulaması
37-38’de yapılmıştır.
Tunceli
Kanunu soykırımın kanunudur.
Dersim
Soykırımı kanunla ilan edilmiş soykırımdır.
Tunceli
Kanunu, Türk hukukunun dışında özel kanundur.
Ankara’da.
İstanbul’da, hatta Diyarbakır’da uygulanan hukukun dışında ayrı bir hukuktur.
Zaten
Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak, „Dersim sömürge gibi yönetilmelidir“
demiştir.
Dördüncü
Umum Müfettiş de olan Tunceli Valisi Abdullah Alpdoğan’ın yetkileri, Türk
Meclisinin de üstündeydi. Tüm yetki, karar, uygulama Genel Kurmay adına
Alpdoğan’ın elindeydi.
Alpdoğan’ın
sahip olduğu yetkiler İngilizlerin, İspanyolların sömürge valilerinde dahi
yoktu.
Cumhuriyet
tarihinde ne böyle bir kanun ve ne de bu kapsamda bir kırım yoktur.
Tunceli
Kanunu’na benzeyen tek olgu İttihat ve Terakkinin Ermeni techiridir.
Bunun
adı soykırımdır.
Dersim
yasak bölge ilan edilmiş, onbinlerce insan öldürülmüş, onbinlercesi sürgün
edilmiş, küçük bir azınlıkda başlarına karakollar kurularak yaralı, aç, korku
içinde yaşamaya mecbur edilmiştir.
Dersim
Soykırımı’nın kollektif sorumluluğu TC’ye aittir.
Önde
gelen sorumlular Atatürk, İnönü, Celal Bayar, Fevzi Çakmak, Abdullah Alpdoğan
ve öteki siyasi-askeri liderlerdir.
1988’de
Tercüman Gazetesinde yayınlanan röportajında Celal Bayar, Atatürk’ün Dersim’de
tatbikatlara katıldığını, milisleri, ajanları isimleri ile tanıdığını
söylemiştir. Aynı röportajda, Atatürk’ün , „Dersim’i vurun, sorumluluk bana
aittir dediğini“ de söylemişti.
Soykırımın
ortaklarını da unutmamamız gerekiyor.
Baş
ortak Türk komunistleridir.
Türk
Komunistleri Dersim Soykırımını büyük bir şevkle desteklemişlerdir. Zamanın
kapitalist ülkeleri sessizce izlerken, Komuntern, „Kemalist rejim gericiliği boğuyor“
diye politik destek vermişdir.
Türk
komunistleri, onların her türden mirasçıları da Dersim’den özür dilemelidirler.
Neden
Dersim?
Tarihsel
arka plan Dersim’in Osmanlının doğuya doğru yayılmasına katılmaması,
direnmesidir.
Dersim’in
aynı şekilde Ermenileri koruması, soykırıma ortaklık etmemesi suç olarak
görülmüştür.
Cumhuriyet
döneminde de Dersim Türk ırk sistemine dahil edilememiştir.
Dersim
1920’den 38’e kadar de facto özerkliğini tüm zorluklarına rağmen
koruyabilmiştir.
Türk
ırk sistemi içinde Dersim ayrı dini, dili, etnik yapısı ve kültürü ile çıban
olarak görülmüştür.
Soykırımın
amacı işgali tamamlamak, Dersim’i ortadan kaldırmaktır.
Dersim
Soykırımı’nın giderek daha çok çevre tarafından dile getirilmesi olumludur.
Ne
var ki Dersim Soykırımı tam olarak anlaşılmamıştır. Hala daha Dersim İsyanı
denilerek soykırımcıların tezleri tekrarlanmaktadır. Aynı şekilde Dersim
Soykırımını „Kürt İsyanı“, „Kürt Soykırımı“ olarak göstermek de tamamen
yanlıştır. Dersim Kürt değildir. Dersim’in dili, kültürü, tarihi Kürtlüğün
dışındadır.
Dersim’e
karşı izlenen politika ile Kürtler’e karşı izlenen politika da farklıydı.
Kürtler
kontrol altına alınarak baskı ve asimilasyonla yönetilmek isteniyordu.
Dersim
yok edilmek istenmişti.
Dersim
Soykırımı Dersimlilerin kendileri tarafından sahiplenip uluslararası
platformlara taşınmazsa, soykırıma karşı gelişen tepkiler Kemalizmin
demokratlığını keşfedip, „biz bu cumhuriyeti birlikte kurduk“ diyenlerin elinde
yeniden faillerin kontrolüne girecektir.
Dersimlilerin
de taraf olduğu uluslararası bir mahkemede soykırım suçluları yargılanmalıdır.
Kasım
2008 SAİT ÇİYA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder