15 Haziran 2020 Pazartesi

BAYTAR MEHMET NURİ DERSİMİ (1890 – 1973) ULUSAL KAHRAMAN MI, ULUSAL HAİN Mİ ?

Baytar Nuri, Dersim / Ovacık ilçesinin güney batısına düşen Burnak köyünden görülüyor.
İnternet ortamında başka başka yerler gösterilse de Burnaklılar onun kendi köylüsü olduğunu ve ailenin hala köyde arazilerinin bulunduğundan bahsetmektedirler. Baytar Nuri Dersimi köyde halk tarafından sevilmeyen birisi olarak tarif edilmektedir. Kendi anlatımına göre de Burnak’lı olan Nuri Dersimi’nin sülalesine atası ‘’Colo’’ dan dolayı ‘’Colikoğulları’’ veya ‘’Colikzadeler’’ denilmektedir. (1)

İlk eğitimini evde-köyde amcasından alan baytar Nuri, Harput Askeri Rüştiyesine kaydolur. Sonra 1904’de Harput İdadi mektebine geçer. Nuri Dersimi’nin babası mılla İbrahim, Hozat mutasarrıfı olan Sağıroğlu Sabit beye hitaben methiyeler dolu bir şiir yazar. Bu methiyelerden sonra Sağıroğlu Sabit bey Dersim valisi olmuş ve küçük Nuri Dersimi’nin Elazığ’a yatılı okula girmesini sağlamışlar. (2) Demek ki Nuri Dersimi daha babadan itibaren devlet erkanıyla iyi ilişkiler içerisindeymiş. Burayı bitirince 1911’de İstanbul - Sultanahmet Mülkiye Baytar Mektebi Alisi’ne girer. Nuri burada önce Kürt Talebe Hevi cemiyetine girer, sonra Kürdistan Muhiban Cemiyetinin umum katipliğini yapar sonra Kürdistan Teali cemiyetine katılır.

Birinci dünya savaşı başladığında 1914’de son sınıfta olan Nuri herkes gibi askere alınır. Beykoz’da iki aylık bir askeri eğitimden geçirilir. Erzincan – dördüncü orduda vekil subay rütbesiyle görev verilir. Nuri 1916’da okuluna döndü ve 1918’de mezun oldu. Bir ihbar üzerine Kürdistan Teali Cemiyetiyle ilgili Divan-ı harpte yargılanır hemen serbest bırakılır.

Baytar Nuri, sakıncalı ve Divan-ı harpte yargılandığı halde hemen tayini yapılıp devlette görevlendiriliyor Kangal, Divriği, Zara bölgesine resmi görevli olarak atanıyor. (3) Bölgeye Kara Deniz üzerinden Mustafa Paşazade haydar ile birlikte geçer. Ümranlıya (Boğazviran – Boğazören) köyüne gittiklerinde Mustafa Paşazade Haydar’ın kardeşi Alişan ve Alişan’ın katibi Alişer’le bir araya gelirler.

Aynı yıl (1919) M. Kemal Paşa Erzurum’dan Sivas’a gelir ve Baytar Nuri’yi ve Alişan’i yanına çağırır. Alişan görüşmeye gider Baytar Nuri mazeret gösterip gitmez.(4) Baytar Nuri kendi anlatımlarına göre Sivas’ta vali tarafından gözaltına alınmış ayağına zincir vurulmuştur. Olayı duyan M. Kemal paşa baytar Nuri’nin serbest bırakılmasını istemiş. İş onunla da bitmemiş. M. Kemal’in emriyle kendisine Sivas’ın Koçhisar kazasına bağlı Celallı nahiyesinde evvelce Fertallı oğullarından hazineye intikal etmiş olan Süleymaniye isimli çiftlik verilmiştir. (5) Baytar Nuri’nin olayı ilginç önce gözaltına alınıyor sonra serbest bırakılıyor durduk yerde kendisine çiftlik hediye ediliyor.

Burada şöyle kuşkulu bir durum var baytar Nuri gözaltına alınıyor böylece muhalifmiş gibi bir izlenim yaratılıyor. Koçgiri olaylarında yer alan öncülerin güvenini kazanıyor. Koçgirililer onun sinsi, hain bir düşman olabileceğini bile fark etmiyorlar. Daha da ilerde 1921’de ortaya çıkacak Koçgiri olaylarında ajan – provokatör rollerine hazırlanılıyor. Yani Koçgiri bölgesinde hareketin önderlerinin arasına bu baytar Nuri’yi sokma ve ayaklanmaya doğru itme ve devlet güçlerince de bastırılması olayı. Baytar Nuri derin devletin adamı olarak hem istihbarat, hem provokasyon konularında uzman tam anlamıyla derin devlete çalışan bir adam gibi görünüyor.

Dilek Kızıldağ Soileau’nın, Belgelerdeki mi, Belleklerdeki mi: hangi Seyit Rıza ? adlı doktora çalışmasının 7. sayfasında düştüğü dip notta şöyle diyor: ‘’Koçgiri birkaç asır önce Dersimden göçtüğü iddia edilen yoğunlukla Sivas’ın İmranlı/Ümraniye, Zara, Suşehri, Kangal, Divriği, Hafik ilçeleriyle, Erzincan’ın Refahiye, Kuruçay ilçelerinde 135 köyü çevreleyen alanda aynı isimli aşiretin meskün olduğu bölgedir.’’

Koçgiri ve çevresinde sıkıyönetim ilan edilir. Bölgeye giriş çıkışlar yasaklanır. Yollar, köprüler tutularak bölge her taraftan kontrol altına alınır. Askeri harekatın başına sakallı Nurettin paşa getirilir. Ayrıca Giresun üzerinden Topal Osman kuvvetleri getirilir. Topal Osman Balkanlarda, Kafkaslarda gönüllü olarak savaşlara girmiş bu savaşlarda topal olmuş birisi ve en sonunda Giresun’da kendi çetesini kurmuş derin devlete çalışan bir çete reisidir. Kara Deniz bölgesinde Rumları katleden, fırınlarda yakan, göç ettiren bu Topal Osman ve çetesidir. Topal Osman kara denizde yaptıklarını sakallı Nurettin paşa ile birlikte Koçgiri’de yapmaya başlamıştır. Koçgiri direnişinin içinde olan Nuri Dersimi’nin ajan - provokatör çabaları ve sakallı Nurettin paşanın, Topal Osman’ın bastırma harekatıyla halkın üzerinden silindir gibi geçilir.

Rivayetlere göre bu katliamdan sonra 1000 kişi Dersim’e sığınır. Bu sığınanlar arasında seyit Rıza’nın yeğeni Rayber tarafından öldürülen Alişer ve karısı Zarife de vardır. Nuri Dersimi’de Koçgiri direnişinin bastırılmasından sonra 15 Mayıs 1921’de Dersim’e geçmiştir ancak Koçgiri’de yürüttüğü devlet görevini yani istihbarat, ajan - provokatörlüğünü devam ettirmek ve yeni görevler almak için geçmiştir.

Nuri Dersimi, Koçgiri direnişine katıldı, önderler arasında yer aldı adı altında Divan-ı Harb’de gıyaben idamla yargılanmıştır. Geçtiği özel yeni görev yeri olan Dersim’de, Dersim halkı tarafından, Divan-ı Harb’de gıyaben yargılandığı için, devlete muhalif görülmüş, direnişçi eğilim ve gruplarca kendisi kabul görmüştür.

Nuri Dersimi, Dersim’de de devlet tarafından beslenen birisidir. Haydar Beltan’ın Dersim meclisinin internet sitesinde ki makalesinde ve 05 – Haziran – 2020 tarihinde Hüseyin Aygün’le sosyal medya üzerinden yaptığı söyleşide 1926’da bölge halkından oluşturulan içinde Türklerin, Kürtlerin de olduğu devşirilen milislerin başına geçerek Dersim’de oldukça sert bir direnme merkezi olan koçan (Koçu – Koçuşağı) aşiretinin üzerine seferler yapmış başarısız olmuştur. Sonra aynı harekatı başka komutanlar, ünlü 33 kurşunla anılan orgeneral Muğlalı da dahil başka birlikler sürdürmüş arazinin (ünlü Ali Boğazı bölgesi gibi) sarp ve engebeli olmasından dolayı başarısız olmuş geri çekilmişlerdir. Devletin Koçan kuşatması ve Koçanlıların direnişi 1906 dan beri, yani Osmanlı döneminde olduğu gibi, İttihat Terakki iktidarı altında da devam eder. Arşivler tam açılmamıştır olaylar yeteri kadar netleşmemiştir. En nihayetinde 4 Mayıs 1937 hükümetin bakanlar kurulu kararları ve genel Dersim harekatıyla birlikte bastırılan, dağıtılan Koçan direnişinden dolayı katledilenler, tutuklananlar, idam edilenler, yakın ve uzak bölgelere sürgünler olmuştur.

Nuri Dersimi hem idam cezasıyla yargılanıyor hem milis komutanlığı yapıyor, valilerin iltifatına mazhar oluyor. Dersim mutasarrıflığı tarafından kendisine Dersim’de rahatça dolaşabilmesi için sertifika veriliyor. Elazığ’a valiliğe gidiyor, Diyarbakır’a valiliğe gidiyor. Diyarbakır valisiyle Elazığ valisiyle birlik olup Dersim aşiret reislerini ziyaret ediyor. Valilerle, mülki erkanla birlikte özel ziyafet sofralarında oturuyor. Devletin haliyle Ankara’nın, valilerin yapılmasını istedikleri şeyleri aşiret liderlerine aktarıyor. Aşiret liderlerini devletin yanına çekmeye çalışıyor. Bazı aşiret liderlerini yanına alarak Ankara’da hükümetle üst düzeyde görüşmeler yapıyor. Hem idamla yargılanıyor hem de her yere girip çıkan adamdır bu Nuri Dersimi. Yanına alıp Ankara’ya götürdüğü bazı aşiret liderleri, aşiretleriyle birlikte devlet safında Dersim direnişine karşı savaşan aşiretler haline geliyor.

Haydar Beltan’ın Dersim meclisinin internet sitesinde yayınlanan makalesinde anlattığına göre, tam yetkiyle Dersim’e tayin edilen general Abdullah Alpdoğan’ın Elazığ’a ilk geldiğinde kendisini karşılayanlar arasında bu Nuri Dersimi’de vardır. (6) Hem idamla yargılan, hem Koçgiri’nin, hem Dersim’in kahramanıyım diye ortalarda dolaş ondan sonra Dersim soykırımının birinci dereceden tam yetkili aktörünü Elazığ tren istasyonunda karşıla olacak şey değil.

Bundan başka Diyarbakır, Elazığ valilerinin ve onların planları çerçevesinde Nuri Dersimi özel görevlerle görevlendiriliyor. Bütün Dersimin aşiretleri, kabileleri, klanları dolaşılıyor devletin planlarına uymaya çağırılıyor. Devletin bir isteği de bir kısım Dersimlinin Elazığ ovasına yerleşip çiftçilik yapmasıydı. Nuri Dersimi ikna ettiği bazı Dersimlileri Elazığ ovasına götürüp yerleştirir. Nuri Dersimi’nin kendisine de Elazığ’da Holvenk (Şahinkaya) köyünde bir manastır çiftliğiyle birlikte hediye edilir. (7) Böylece Elazığ’a yerleştirilenlerle Dersim boşaltılmaya, direniş ocağı bir ölçüde zayıflatılmaya çalışılır. Hükümette plan çoktur, Nuri Dersimi üzerinden bazı aşiretleri yanına çekmeye çalışıp, direnen aşiretlere karşı savaştırmak ister.

Nuri Dersimi Suriye’de kaleme aldığı iki kitabında bütün Dersimi aşiret – aşiret, dağ – bayır, yayla yazar. Aşiretlerin genel nüfusunu ve silahlı insan sayısını, gücünü yazar. Kimlerin sözünün geçtiğini, kimlerin geçmediğini kimlerin kimlerle husumetinin olduğunu bilir. Adeta hem doğa hem toplum üzerinde uzman olmuştur. Osman Pamukoğlu, Mustafa Kemal Paşanın çizdiği Dersim’e karşı yapılan askeri harekat planının Trabzon’da müzede olduğunu açıklamıştı. Dersimi hiç gezmemiş olan Mustafa kemal Paşanın istihbaratı Nuri Dersimi’den aldığını ve harekat planını ona göre çizdiğini söyleyebiliriz.

Hükümet, seyit Rıza ve arkadaşlarını idam eder, halkı katleder, sağ kalan masum, savunmasız halkı ülkenin bütün bölgelerine sürgün ederek mecburi ikamete tabi tutarak asimilasyonu devam ettirir. Hükümet birlikleri Dersim direnişçilerini katlettiği gibi bu ihanetçi, işbirlikçi, ajan – provokatörleri de ortadan kaldırma yolunu tutar. Topal Osman en korkunç katliamları yapmış, derin devletin en önemli vurucu adamlarından birisiydi onu bile Ankara, Çankaya’da ortadan kaldırdılar.

Nuri Dersimi sıranın kendisine geldiğini anlayınca kaçmaya çalışır. Önce İstanbul üzerinden Avrupa’ya kaçmaya çalışır olmayınca Suriye’ye kaçar. Suriye bölgesinde önce Fransız bölgesine (Hatay) yerleşir Fransızların bu bölgeden çekilmesinden ve T.C. birliklerinin gelişinden sonra Suriye’ye geçer. Sonra Ürdün’e gider tekrar Suriye’ye döner, veterinerlik yapar, hatıratını yazar, Kürtlerin kurduğu Hoybun cemiyetine katılır.

Sonuç:
Bu konuda makale, kitap yazan Haydar Beltan, 05 – Haziran – 2020 tarihinde sosyal medyada Hüseyin Aygün’le yaptığı söyleşide, Nuri Dersimi’yi ‘’yanlış yönde olan Dersimi bir değer’’ olarak tanımlamıştır. Söz konusu söyleşinin sonunda Hüseyin Aygün ‘’burada bir çelişki var Nuri Dersimi hem yanlış birisi hem Dersim’in değeri nasıl olur ?’’ diye sormuştu. Beltan’sa ‘’yanlışlığı zamanla netleşecektir’’ deyip, ‘’yalnız onun Dersime giydirdiği gömleği giymeyelim’’ demiştir.

Nuri Dersimi, yanlış yönde değerse bu adam Dersim’in değeri olamaz. Hem Beltan’ın hem benim görüşüme göre Nuri Dersimi’nin Suriye’de yazdığı iki kitap Dersim olaylarıyla örtüşmemektedir. Nuri Dersimi, kitaplarında baştan sona abartıya ve çarpıtmaya gitmiştir. Nuri Dersimi, Dersim olaylarını adeta beş yüz bin kişinin öldüğü Çanakkale savaşı gibi bir savaşa benzetmiş, kendisini de o savaşın, direnişin içindeymiş gibi anlatmaya çalışmıştır. Söz konusu her iki kitapta Dersim – Zaza kimliği de tamamen çarpıtılmış, ters yüz edilmiştir. Günümüzde Zaza özgürlük hareketi onun ortaya koyduğu hataları, yanlışlıkları, abartıları düzeltmek için var gücüyle çabalamaktadır.

Nuri Dersimi ilk önce İstanbul’da yargılandığı davadan hemen beraat ettiriliyor. O büyük ölçüde ajanlığa burada başladı. Ajanlığını öğrenci örgütlerinde başlayıp Kürdistan Teali Cemiyetinde sürdürdü. Bir ihbar üzerine yakalanıyor, yargılanıyor hemen af ediliyor arkasından devlet görevine atanıyor.

Sivas Koçgiri’de tekrar tutuklanıyor M. Kemal Paşanın emriyle serbest bırakılıyor. Güya Koçgiri direnişçi önderleriyle birlikte görülüyor. Devamla güya karşısına geçip savaştığı devlet tarafından yukarıda yazdığımız gibi kendisine Sivas’da çiftlik hediye ediliyor. Devlet kendisine karşı savaşan adama ne diye çiftlik hediye etsin ?

Elazığ’da devlete iyi hizmetlerinden dolayı kendisine hükümetçe çiftlik hediye ediliyor.

Her gittiği yerde kendisine çiftlik hediye edilen, devlet erkanının, protokol heyetlerinin içinde yer alan, valilerin, kaymakamların, mutasarrıfların evlerinde yatıp – kalkan, içkili, eğlenceli  ziyafet sofralarında söz konusu protokollarla birlikte yer alan, Koçan (Koçu – Koçuşağı) aşiretinin vurulmasında milis komutanı olarak görev alan, Dersimin ve Koçgiri’nin vurulmasına ön ayak olan ajan – provokatör Baytar Nuri Dersimi, ne Koçgiri’de ne de Dersim’de ulusal kahraman olamaz…

Suriye’ye geçmiş olan Nuri Dersimi, devlete olan hizmetlerinin karşılığında kendisine vaad edilen vaadler yerine getirilmediği ve üstelik de ülkeden kaçmak zorunda kaldığı için küskündür, tepkiseldir yada kafayı yemiştir. İstanbul’da ki öğrencilik yıllarından itibaren devlete çalışan ajan – provokatör, özel savaş elemanı Nuri Dersimi Suriye’ye geçtikten sonra Kürdistan, Kürdistan, Kürdistan, intikam, intikam, intikam diye naralar atmıştır.

1978 Dersim devrimci gençlik, yurtsever gençlik kuşağının üzerinde belli bir etkisi olan, günümüzde bu etkisi sorgulanan, garip, ilkesiz, tutarsız bir adamdır baytar Nuri Dersimi. Günümüzde bazı çevreler tarafından temcit pilavı gibi ısıtılıp - ısıtılıp, tekrar - tekrar önümüze sürülmesi onun sorgulanmasına ve bu makalenin kaleme alınmasına yol açtı.

(1) Nuri Dersimi Hatıratım Öz-Ge yayınları 1992 sayfa 15
(2) Nuri Dersimi Hatıratım Öz-Ge yayınları 1992 sayfa  26
(3) Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim Ani Matbaası Halep 1952 Sayfa 121 – 122
(4) Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim Ani Matbaası Halep 1952 Sayfa 122 – 123
(5) Nuri Dersimi Hatıratım Öz-Ge yayınları 1992 sayfa 110 / Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim Ani Matbaası Halep 1952 Sayfa 136
(6) Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim Ani Matbaası Halep 1952 Sayfa 262
(7) Nuri Dersimi Kürdistan Tarihinde Dersim Ani Matbaası Halep 1952 Sayfa 192
Recep Gül 15 – 06 - 2020

29 Şubat 2020 Cumartesi

SURİYE İÇ SAVAŞI


Doğru haber akışını yakalayamadıkça Suriye iç savaşı üzerine yorum yapmak zor. TC hükümeti kayıplarını gizlemeye çalışıyor, hal böyle olunca kayıplarla ilgili doğru habere, doğru bilgiye ulaşmak zor. Suriye rejimi denilen rejim de kendi kayıplarını gizlemeye, karşı tarafın kayıplarını abartmaya gittiğini söyleyebiliriz.

Önceki günkü Suriye rejiminin İdlip’te ki saldırısında 33 asker kaybedildi yani öldürüldü denildi, sonra sokakta 39 denildi, sonra sosyal medyada 165 denildi. Tabi bir o kadarda yaralı var. Hangisi doğru olursa olsun ciddi bir kayıp demektir. Bu olay olduğunda TC hükümeti hemen interneti kesti, internet kesilince halk da kaybın çok büyük olduğuna inanmaya başladı. Bu kayıplar bütün yurtta infial yarattı. TC basını ve yandaş basınından haberler geldiğinde eğer doğruysa hem kayıplar açıklandı hem de Suriye rejimine son 18 gün içinde 2300 civarında kayıplar verdirildiği açıklandı.

TC hükümeti, komşu ülke topraklarına epey zamandır girmiş ve o ülkenin askeri birliklerinin saldırılarında peşpeşe kayıplar vermeye başlamıştı. Vaziyete bakılırsa TC hükümetinin Suriye iç savaşında desteklediği birimler her alanda kaybetmeye başladı. Bu birimler mevcut pozisyonlarını bile koruyamaz hale geldiler. Geçtiğimiz yıllarda Suriye’nin güneyinde pozisyonlarını kaybeden radikal İslamcı örgütler Erdoğan’ın diplomasi çabalarıyla İdlip’e getirilmişti. Yani İdlip başka bölgelerde bitmek üzere olan veya yenilmiş birimlerin en son toplandıkları yer oldu. Bütün birimler İdlip’e yığılmış olmasına rağmen muhalif Erdoğan destekli birlikler günümüzde çok zayıf kalıyor.

Şam rejiminin arkasında bir zamanlar Çin vardı şimdilerde geri durmuş görülüyor. Başka Rusya var, İran var, haydi İran neyse o pek güçlü bir ülke değil, Rusya’ysa askeri olarak çok güçlü bir ülke. TC hükümeti, karşısında sadece Şam rejimi olsa Suriye’yi dümdüz eder ama arkada Rusya olması TC’yi açmaza sürüklüyor. TC hükümeti Suriye’de verdiği her kayıptan sonra hemen Rusya’yla diplomasi yollarına başvuruyor ama kötü gidişi bir türlü önleyemiyor. Konuyu uluslar arası platforma götürse TC başka ülke topraklarında olduğundan hoş karşılanmayacağı belli. Üstelik batı Avrupa ülkeleri Barış Pınarı harekatına da karşı çıkmışlardı.

TC hükümeti ABD ile sürdürdüğü diplomasi trafiğinde başarılı oldu PKK-PYD güçlerinin ve ABD birliklerinin Kuzey Suriye sınırından daha güneye gitmelerini sağladı. TC hükümetiyle Rusya arasında ki ilişkilerin tarihteki en iyi döneminde olmasına rağmen diplomaside başarı sağlanamıyor. Başka yerlerde (Libya gibi) kendisinin dışlanmasını bir türlü hazmedemeyen Rusya Suriye konusunda bütün bu iyi ilişkilere rağmen hem TC hükümeti karşısında hem de bütün taraflar karşısında geri adım atmak istemiyor.

Suriye iç savaşı başlamadan önce Esad Türkiye’ye geldiğinde Erdoğan’la araları çok iyiydi. Ailece Ak deniz sahillerinde basına pozlar vermişlerdi. Sonra Suriye iç savaşı başladığında Erdoğan Suriye’yi ele geçirme planları yaptı ve Şam’da Cuma namazı kılacağız dedi. Erdoğan’a Rusya ve İran tarafından defalarca Şam’la anlaş diye öneriler getirildi ama Erdoğan bunları kabul etmedi.

ABD, TC hükümetini epey üsteleyerek Suriye PKK-PYD siyle anlaştırmaya çalıştı anlaşamadılar. TC hükümeti Şam’la anlaşmadı, PKK-PYD ile anlaşmadı anlaşa anlaşa İdlip’te ki kaybetmek üzere olan muhalif birliklerle anlaştı. Ama onlar da ha bugün ha yarın bitecekler. Ondan sonra TC hükümeti Suriye’de kimi muhatap alacak ? TC hükümetinin içeride zayıflamış, bitmek üzere olan bir tehlike PKK-PYD ile anlaşması imkansız gibi görülüyor. Barzani gibi Irak’ta lokal bir yapıda olan KDP çevresi olsa anlaşabilirdi. Hatta Barzani’nin Suriye kolunun Suriye’ye sokulmasını ve PKK yerine KDP yapılarını ikame etme anlayışı vardı.  Belki de sevilsin sevilmesin TC hükümetinin Şam rejimiyle anlaşması gerektiği görüşü bir alternatif olarak duruyor.

TC hükümeti ve Erdoğan’ın önünde iki yol var ya tam bir savaşın içine girecek ya da Suriye’den geriye çekilecek. Gözetleme kulelerine koyulan askeri birlikler ve onların ikmal yolları açık hedef halindeler. Askere sadece orada bekle dersen asker orada beklerken açık hedef haline geliyor. Yukarıda yazdık Şam rejimine şu kadar kayıplar verdirdik söylemi pek gerçekçi görünmüyor. Çünkü Şam birlikleri ilerleyerek İdlip’in yarısına kadar girmişler ve oralarda hakimiyet kurmuşlar. Eğer TC hükümeti İdlip'te geri adım atarsa Barış Pınarı, Fırat Kalkanı, Afrin, Cerablus gibi yani grup grup yaptığı diğer operasyonları da tehlikeye girer. Hatta içeride yıllar önce oldu bittiyle Türkiye'ye eklenen Hatay bile tehlikeye düşer.  

Bir çok ülkenin taraf olduğu Suriye iç savaşına bir çözüm bulunmazsa mevcut kargaşa ve kaos hali sürüp gider. Bu da aslında Suriye’nin iyice zayıflamasını isteyen, Suriye iç savaşına çözüm istemeyen İsrail’i memnun eder. İsrail Orta Doğu’da kendisine muhalif olan hiçbir ülkenin güçlenmesini ve karşısına çıkmasını istemiyor.

En son gelen haberlere göre gene sınır boylarına TC askeri birlikleri sevk edilmiş. İdlip’te şu kadar rejim askerini, şu kadar tankını, şu kadar topunu imha ettik deniliyor. 

Şam’da Esad’ların iktidarı bir askeri darbeyle kuruldu. Bu aile Suriye’de alevi azınlığa mensup bir aileydi. Suriye toplumunun çoğunluysa suni Müslüman bir topluluktu. Bu alevi azınlığa ait ailenin Suriye’nin başında olması o ülke seçimlerinin dürüst, adil ve demokratik olmadığını gösterir. Gerçekten de Suriye iç savaşından beri Suriye halkının büyük bir bölümü Esad yerine Erdoğan’ın yanına kaçıyor. Esad ailesi, Suriye halkı, Suriye seçmeni tarafından sevilen bir aile olsaydı halk bu aileden kaçmazdı. Ülkenin büyük bir çoğunluğu mülteci olduğu halde Esad’ların yanında kendisi gibi küçük bir alevi grubundan başka kimse yok. Esad ailesinin bölgesinde dahil olduğu savaşlarda en önemli kaygısı kendi iktidarını kendi halkına karşı korumaktır. PKK ve Apo’yu yıllarca onun için Lübnan’da Şam’da besleyip iki ülke arasında ki su sorunları da dahil) Türkiye üzerine saldırttılar. 

Sonuç olarak TC hükümeti Suriye iç savaşına ya tam olarak girecek ya da geriye çekilecek. Suriye iç savaşına doğrudan dahil olmanın bedelleri de var, o bedeller göze alınırsa hiç durulmasın. Şam rejiminin arkasında duran Rusya’yla sürdürülen diplomaside başarı yok. Böyle giderse TC hükümetini Suriye iç savaşında zor günler bekliyor..

Suriye’ye gelince ekonomisi çökmüş ve 9 yıldır iç savaşın içinde olan ülke iç savaş bitse bile uzun yıllar kendisini toparlayamaz. Şimdiye kadar ne kadar dış borç yaptıysa iç savaş sonunda da kendisini borçla yaşatmak zorundadır. Bu da Suriye’de doğan çocuğun borçlu doğması demektir.

Bırakalım devletlerarası savaşta yer almayı Suriye, Şam rejimi sıradan bir örgütün karşısında bile savaşamayacak durumdadır.

Neresinden bakarsan bak elini ateşe sokmayan İsrail her durumda kazanıyor…

29 – 02 – 2020
Recep Gül

6 Ocak 2020 Pazartesi

Dost olsun olmasın ölen birisinin (Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani gibi) arkasından gözyaşı dökmek moda oldu…


1 – ABD ile İran arasındaki gerilim, geçen hafta İran destekli Ketaib Hizbullah örgütünün, ABD askerlerinin konuşlu olduğu Kerkük'teki K1 askeri üssüne roket saldırısı düzenlemesiyle tırmandı.

31 roketle yapılan saldırıda, bir Amerikalı sözleşmeli personel ölmüş, çok sayıda Amerikan askeri yaralanmıştı. Bu saldırı üzerine ABD de örgüte ait Irak ve Suriye'deki 5 üsse hava saldırısı düzenlemiş, buna karşılık Şii milisler, ABD'nin Bağdat Büyükelçiliğine saldırmıştı.

Bölgeye asker sevk eden ABD, Irak'a da baskı uygulayarak Bağdat Büyükelçiliğinin önündeki Şii milislerin dağılmasını sağlamıştı.

(3 – 1 – 2020)  İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi Komutan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis, yanı sıra Süleymani'nin damadı ile Haşdi Şabi Halkla İlişkiler ve Protokol Sorumlusu Muhammed Rıza Cabiri, Hasan Abdulhadi, Haşdi Şabi Üyeleri Haydar Ali, Muhammed eş Şibani ve Samır Abdullah'ın  Bağdat Havalimanı'nda araçlarına ABD tarafından düzenlenen hava saldırısında öldürülmüştü…

2 – (4 – 1 – 2020) Bağdat'ın kuzeyindeki Taci Stadyumu yakınında Haşdi Şabi komutanlarını taşıyan bir konvoya daha hava saldırısı düzenlenerek, araçlardaki 6 kişinin öldürüldüğü belirtildi. Haşdi Şabi Heyeti tarafından yapılan yazılı açıklamada saldırının Haşdi Şabi komutanlarına değil sağlık ekibine karşı yapıldığı açıklandı…

3 – İran misilleme yapacaklarını açıklayıp dururken demek ki ABD benzeri saldırılarına devam edecek. Gelen bilgilere göre Trump, Twitter'dan yeni bir paylaşımda bulunarak "ABD, askeri ekipman için daha yeni 2 trilyon dolar harcadı bunları belirlenen 52 hedefe kullanacağız’’ demiştir…

4 – ABD ne kadar zalim bir devletse İran’da o kadar zalim bir devlettir. Hatta İran ABD’den de zalim bir devlettir. ABD birinci dereceden emperyalist devletse bölgede ki yerel devletlerin birçoğu da ikinci dereceden emperyalist devletlerdir. Bu devletlere artık alt-emperyalist devletler deniliyor. Bu alt-emperyalist devletler yaptıkları canililerde üst emperyalist devletlerle kıyasıya yarışmaktadırlar…

5 – ABD dünya devrimi için dünya proletaryası tarafından karşıya alınıp yıkılacak bir devlettir…

6 – ABD’de teoriyi – pratiği örgütlemeye çalışan çeşit çeşit akımlara ayrılmış devrimci sosyalist hareketler var. Ama İran’da böyle bir hareket yok. İran devrimcileri, Humeyni ve ekibinin İran’da iktidara gelmesinden sonra top yekün, tavanı da, tabanı da, kitlesi de katledilip iş makineleriyle açılan hendeklere gömüldüler. Devrimcileri katlederek İran’ı sıfırlayan Humeyni’nin adamları hala İran’ı yönetmeye devam ediyorlar…

7 - 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ne kadar kötü, ne kadar acımasız, ne kadar bela olduğunu hepimiz biliyoruz. Haklı olarak insanlık adına, özgürlükler adına o kötü yılları unutmuyoruz daima kınıyoruz. İşkenceler, idamlar, sürgünler, işten çıkarmalar, hapisler yaşandı. İran’da Humeyni ve ekibinin devrimcilere yaptığı Kenan Evren’in yaptıklarından kat kat kötüdür. Kenan Evren büyük bir kitleye mahkemeler kurarak yani bir hukuka bağlı kalarak yargılamaya, cezalandırmaya çalışırken Humeyni yargılamaya gerek duymadan insanları derhal katletti…

8 – 1978 - 1979’larda Şah’a karşı mücadele edilirken doğal olarak çeşitli akımlar yan yana geldi. İran devrimcileri de onlarda bir muhalif diye Humeyni ekibiyle yan yana geldi ve Şah’a karşı ortak mücadele verdi. Şah ülkeden kovulunca İran devrimcileri dost bildikleri, yan yana geldikleri Humeyni güçleri, Humeyni devleti tarafından ortadan kaldırıldı. Devrimci hareket önderliği bunu önceden görmeliydi, göremediyse o önderlik önderlik değildir. Dostunu düşmanını göremeyenler, ona karşı nasıl bir tavır içinde olunması gerektiğini bilmeyenleri tarih affetmez… 

9 – Günümüzde İran halkı iktidara karşı ekonomik – demokratik mücadele vermektedir ama bu mücadeleye öncülük edip zafere götürecek devrimciler yok çünkü hepsi katledilip kepçelerle çukurlara gömüldü…

10 – Sosyal medyada Şah döneminde kadınların modern giyim kuşam içinde olduklarını Humeyni gelince kadınları kara çarşaf giymeye zorlandıklarını Humeyni devletinin, polisinin sokaklarda tek başına kadın halinle dolaşamazsın diye kadınları sopayla döverek hizaya getirdiğini paylaşıyoruz, paylaşılanları görüyoruz. Karanlık sadece giyim kuşamda değil, kültürde, kafaların içinde de yaratılmaya çalışılıyor. Devamla kadını boynuna kadar toprağa gömüp taşla öldürerek ne kadar cani, ne kadar insanlıktan nasibini almadıklarını gösteriyorlar. Kadının başına gelenler mesela yerine göre tecavüzcüsü olan bir alçağı öldürmesinden dolayıdır. Yani tecavüzcünün yargılanıp mahkum edilmesi gerektiği yerde mağduru yani kadını kadın olduğu için yargılayıp, taşlayıp linç ediyorlar. Buna da adalet diyorlar…

11 – Bizler krallığa, şahlığa hep karşı çıktık, çıkacağız da ama Humeyni’yle Şah iktidarını karşılaştırdığımızda çok kan döktüğü halde şahın daha Humeyni’den daha demokratik olduğunu görüyoruz. Şahın iktidarı altında kadın da devrimci harekette daha özgür, daha örgütlü, istek ve beklentileri yolunda daha muhalefet edecek ortam buluyordu. Humeyni iktidara gelince cumhuriyet kuruyorum adı altında İran toplumunu alıp geriye, karanlığa doğru götürüyor. Humeyni, toplumu, toplumsal örgütlenmelerini, aydın, ilerici, demokratik, geleceği kuracak olan dinamiklerini ortadan kaldırıyor.  

12 – Türkiye’ de başında Hüseyin Velioğlu’nun olduğu Kürt Hizbullahı vardı. Şimdilerde legale çıkıp Hüda – Par’ı kurmuşlar diye biliniyor. Eskiden bu örgüt kendi üyeleri de dahil bir çok kişiyi kaçırıp hücre evlerinde günlerce işkence ettikten sonra kurbanlarını katledip evlerin bahçelerine gömüp üzerine beton dökmüştü.

Bu Hizbullah örgütü, Kasım Süleymani'nin, İran’ın besleyip, eğittiği Türkiye’de ki yavrusuydu. Gonca Kuriş Mersin’de bir Hizbullahçıydı. Ailesinin gitmemesi için yaptığı uyarıları bir kenara itip İran’a gitmişti. Gonca Kuriş, hem İran-Humeyni hem Hizbullah taraftarıydı. Bu kadın zamanla feminist Kadın hareketlerinden etkilenerek islamda kadın hakları, kadın özgürlükleri konularını televizyonlara çıkarak dile getirmeye çalıştı. Sonraları Hizbullah örgütü bu kadını Mersin’den kaçırarak Konya’ya hücre evlerine getirdi. Gonca Kuriş Konya’da ki hücre evlerinde 35 gün süren video kayıtlı işkencelere maruz kaldıktan sonra Hizbullah militanları tarafından katledilip katledildiği evin altına gömüldü.

Bunun gibi örnek çok Hizbullahın bütün hücre evleri bir işkence ve ölüm evine dönüşmüştü. Gonca Kuriş örneği sadece sıradan bir örnektir.

Kasım Süleymani’nin İran dışında (Irak – Suriye – Lübnan – Yemen – Afganistan gibi) yönettiği örgütler bu Velioğlu’nun Hizbullah örgütü gibi cani, işkenceci, katliamcı örgütlerdi.

Hizbullah’ın ve Süleymani’nin yaptıklarını savunanlar masum ve savunmasız insanlara karşı yapılan işkence ve cinayetleri de savunmuş oluyorlar. İnsanım diyen birisi bu örgüt kişi ve kurumları işkence ve cinayetleri savunamaz. Savunanları sonuna kadar eleştirmeye hakkımız var…

13 – İsrail’in ABD’yi etkileyerek Orta Doğu’da kendisine rakip olabilecek (Suriye, Irak, İran gibi) ülkeleri başarılı bir şekilde zayıflattığını biliyoruz. Özellikle İsrail, Şii – İran – Humeyni  rejiminin yerinde kalmasını suni İslam dünyasına karşı bir denge olmasını istiyor. İran denilen ağaç çok yayılırsa dalını budağını kesiyorlar ama kurumaya yüz tutarsa köküne bol su verip yaşatıyorlar. O küçücük İsrail Orta Doğu’yu böyle parmağında oynatıyor… 

14 – Hangi ülke devrimcisi olursak olalım, Orta Doğu devletlerinin değil halklarının yanında olacağız, ABD devletinin değil halklarının yanında olacağız, Avrupa devletlerinin değil halklarının yanında olacağız…

15 – Devrimci hareket, İran’da olduğu gibi hangi ülkede, nerede olursa olsun boynunu koparacak olanların önüne boynunu uzatmamalı...

16 – Anadolu Aleviliğiyle İran - Humeyni - Şia anlayışını bir biriyle karıştırmamak gerekir...

Recep Gül - 06 – 01 - 2020