15 Nisan 2013 Pazartesi

Hoşgörü, bu topraklarda hiçbir zaman var olmadı


Malatya'da yaşanan vahşetin hemen ardından, son senelerde moda olan hoşgörü, mozaik ve diyalog gibisinden kavramlar yeniden dillere düştü.
Şimdi bilen bilmeyen herkes geçmişten örnekler veriyor, daha doğrusu verdiğini zannediyor, "Biz bir zamanlar hoşgörülü bir toplumduk, diğer dinlerin mensuplarına hiçbir şekilde müdahale etmezdik, herkes inancında hürdü" diyor ve feryad ediyor: "Bize ne oldu da bu hâle geldik?"
Bütün bu yakınmaların ve soruların, konuya pek vâkıf olmayanları şaşırtacak mahiyette tek bir cevabı var: Hoşgörü, bizde hiçbir zaman vârolmadı!
Unutmayalım: Tarihi olaylar, meydana geldikleri zamanın şartlarına göre değerlendirilirler. Bundan asırlarca önce yaşanmış bir hadiseyi bugünün kavramlarıyla yorumlamaya kalktığınız takdirde yanlış neticelere varırsınız.
Eski ile yeniyi aynı potaya koyan bir örnek vereyim: "Fatih Sultan Mehmed büyük bir devlet adamı olsa idi, Türkiye'ye demokrasiyi getirirdi" gibisinden bir düşünce baştan aşağı saçmadır. Zira, Fatih, bu iddia ile döneminde varolmayan demokrasi kavramını uygulamamakla suçlanmaktadır.

ALÂKASIZ KAVRAMLAR
Benzer hataları, son senelerde çok fazla yapar olduk.
"Osmanlı'nın hoşgörülü olduğu, gayrı müslümlerin devletin en yüksek mevkilerine kadar getirildiği" şeklinde sık sık ortaya atılan iddia da, işte bu hataların başında geliyor.
Osmanlı Devleti bir imparatorluk idi, Türkiye Cumhuriyeti ise milli bir devlettir. İmparatorluklar ile milli devletler birbirlerinden tamamen farklı sistemlerdir ve imparatorlukların milli devlet kavramlarıyla değerlendirilip yorumlanması büyük hatalara yol açar.
Şimdi, günümüzdeki hoşgörü, mozaik ve diyalog sözlerini bu kural çerçevesinde değerlendirelim:
* Bir imparatorluğun temelinde, çokuluslu olması yatar ve bugün din hürriyeti zannedilen serbestlik, imparatorluklarda olağan bir durumdur. Osmanlı İmparatorluğu'nda gayrı müslimlerin devletin yüksek makamlarında görev almaları milli devlet olmamanın ve çokulusluluk kuralının neticesidir, dolayısı ile de hoşgörü ile hiçbir alâkası yoktur. İmparatorluklarda hâkim bir millet hep mevcuttur, Osmanlı Devleti'nde hâkimiyet Türkler'e aittir ama, diğer dinlere ve milletlere mensup olanların yüksek görevlerde bulunmaları da imparatorluğun tabiatı gereğidir.
* Dolayısıyla, Osmanlı döneminde gayrı müslimler yahut Araplar gibi Türk olmayan kişilerin yüksek görevlere getirilmeleri normal uygulamalardır. Bu uygulamaların hoşgörü yahut mozaik gibisinden alâkasız kavramlarla değerlendirilmesi, yanlıştır.

DİN DEĞİL, PARA!
* Osmanlı'da Hristiyanlar'ın ibadetlerinde serbest bırakılıp İslamiyet'e geçmeye zorlanmamalarının sebebi hoşgörü falan değil, sadece paradır! Gayrı müslimlerin ödediği haraç ve cizye adındaki yüksek vergiler hazine için asırlar boyunca önemli bir gelir kaynağı olmuştur, bu vergiler bütün İslam devletlerinde vardır ve hiçbir devlet böylesine büyük bir geliri kaybetmek istememiştir.
* Uydurmamıza, kıvırmamıza ve eğip bükmemize gerek yok: Osmanlı döneminde Hristiyanlar için konmuş birçok yasaklar vardır. Meselâ şehirlerde atla gezememiş, yüksek bina yapamamış ve çanlarını kilise duvarının dışından işitilecek şekilde çalamamışlardır. Hattâ, bazı devirlerde sokağa ayaklarına çıngırak takarak çıkmak zorunda bile bırakılmış, belli renklerde elbise giymeleri bile yasaklanmıştır.
* Eski asırlarda bu topraklara şimdi Pax Ottomana yani Osmanlı Barışı denen bir sükûn hakimdir ama barışın kaynağı karşılıklı anlayış yahut hoşgörü değil, devletin gücüdür. Devletin kuvvetli olduğu devirlerde ister Müslüman, ister Hristiyan olsun, teb'adan hiç kimsenin din bahanesiyle bile tek söz etmesine izin verilmemiştir.
Sözün kısası: Hoşgörü, bu topraklarda hiçbir zaman vârolmamıştır, dolayısıyla şimdi söylediklerimiz sadece kendimizi kandırmaktan ibarettir.
MURAT BARDAKÇI
http://arsiv.sabah.com.tr/2007/04/26/haber,A3F33FFA84B64D89A6E0E79D3ADC1EB9.html
______________________________________________

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder