16 Haziran 2013 Pazar

MEHMET KOSOVALI ( ?-?-1952 / 29-7-1980 )


29 Temmuz 1980’de sivil faşist güçlerle girdiğimiz bir çatışmada hayatını kaybetti. Cesurdu, kahramandı, dürüsttü, adaletliydi. Aynı aileden gelen köylüyü aldatan, soyup soğana çeviren abisinin özelliklerini asla taşımadı, halk da onun farkını açıkça biliyordu. Hayat yolunda daima alnı açık, başı dik olarak yaşadı. Zaten abisinin yaptığı dalavereleri öğrenince dellenir, yana-yana abisini arardı.

29 Temmuz 1980 yılında bizim etrafımızı kuşatan sivil faşistlere karşı açıkça meydan okudu. Sayıca faşistlerden çok azdık, ama hiçbirimizde mücadeleden geri durmak istemedik. Mehmet Kosovalı, Halkın Kurtuluşu grubundandı, ama mücadelede aramızdaki fraksiyon ayrılığına düşmedik, ortak hareket etme yolunu tuttuk. Fraksiyon ayrılığına ileriye sürerek, birbirimize karşı cephe almadık. Belki de içinde yer aldığımız sosyalist sol hareketin git-gide zayıflaması bizi böyle davranmaya, bir arada olmaya itiyordu. Bir araya gelirkende aramızda herhangi bir protokol yapmamıştık ama günlük olaylarda-kavgalarda doğal bir biçimde hep birlikte hareket ediyorduk.

Mehmet Kosovalı’nın vurulup hayatını kaybettiği yerde 15 kişi kadar bir kitleydik, Babanın çay ocağının olduğu pasajın etrafını çeviren faşistler, 300 kişi kadar vardı. Pasajın hem ön tarafı, hem de arka tarafı kuşatılmıştı. Akşamdı, havada kararmıştı. Birileri gidip parktan yardım çağırılsın-buraya güç takviye edilsin dediler. Bunu diyenlerde gene Mehmet Kosovalı’nın grubu olan Halkın Kurtuluşu grubundandılar. O anda hemen ben öne çıktım, ‘’ben yaparım, parka gidip oradaki devrimci arkadaşlarımızı alıp getiririm’’ dedim. Zaten o yıllarda benim özelliğimdi, böyle bir şey yapılması gerektiğinde ben yaparım, ben sorumlu olurum diye ortraya çıkardım.

Hemen orada toplanan parayla, garaj taksiden bir taksi alıp harekete geçtim. O ana kadar pasajın arka tarafında ki taksi durağının tarafı henüz kuşatılmamıştı. Yanımda Gazi dediğimiz bir arkadaş da vardı, o da benimle geldi. O zamanlar murat 131 marka otomobiller son model arabalardı. Taksi durağında onlardan beyaz renkli bir tanesi sıradaydı, taksiye hemen atladık, şöföre, karşıya geçiyoruz dedim.

Karşıya geçinde önce şöförü TÖB-DER’ in önünde durdurdum ve orada beklemesini söyledim. TÖB-DER’in yanındaki merdivenleri çıkarak parka girdik Parkta üç arkadaş vardı, onlardan birisi Mehmet Kosovalı’ydı. Yanında da Devrimci yol’dan iki arkadaş vardı. Ben masaya geldiğimde Mehmet Kosovalı’nın sözünü tamamlamasını bekledim. Sözünü tamamlayınca, ‘’biz buraya yardım çağırmaya geldik, aşağıda TÖB-DER’in önünde taksi bekliyor’’ dedim. Masada oturan arkadaşların üçüde, hemen kalkıp harekete geçtiler.İki kişi yardım çağırmaya giden bizler ve oradaki üç kişiyle birlikte, beş kişi olup, babanın çay ocağının olduğu pasaja döndük.

Taksiden indiğimizde Mehmet Kosovalı, caddenin karşısında yığılmış olan sivil faşist çetelere karşı bağırarak tartışmaya girdi. Orada pasajın içinde bekleyen arkadaşlar, Kosovalı’ya ‘’polomiğe girmeyin arkadaşlar’’ dediler. Taksi bizi bıraktı ve yoluna devam etti. Ben ve beraberimdeki arkadaşlar pasajın içine girerek oradaki arkadaşlara dahil olduk.

Öyle olacakki orayı kuşatmış olan sivil faşitlerde kararlarını almışlar, saldırıya geçmeye başlamışlardı. İlk saldırı dalgası pasajın arka tarafından başladı. Saldıran faşistler Allah-allah diye bağırarak geliyorlardı. Ben pasajın arka girişine barikat olması için bir demir kafes gibi bir şey sürmüştüm. Ben barikatı koyduktan sonra, Kosovalı ve saldırı pozisyonunda olan faşistler arasında ateş başlamıştı. Benim üzerimde silah olmadığı için yere, yüzüm pasajın içine dönük olarak, dizlerimin üzerine çökmüştüm. Aslında düşmandan çok Kosovalı’nın ateşinden ve onun silahından çıkacak olan boş kovanlardan kendimi korumak istemiştim. Çünkü yan-yana onun sağında çok yakınındaydım. Bir anda silah sesleri her yeri kaplamıştı. Eğildiğim yerde başımı çevirip bir de baktım ki Kosovalı boylu boyunca uzanmış vurulmuş halde yatıyordu. Boyu da epey uzun olduğu için elleri çay ocağının kapısına kadar varmıştı. Çay ocağının içinde olan arkadaşların, onu bileklerinden içeriye doğru sürükleyerek çektiklerini gördüm.

Ben de onun içeriye çekildiği aşamada sürünerek onun üzerinden içeriye girebildim. İçeride sırt üstü yatan Kosovalı’nın sağ koltuk altından ağır yara aldığını, oradan oluk-oluk kan aktığını gördüm. Daha önceleri orta mahalleli faşistler aynı yerden, koltuk altından ağır bir şekilde bıcaklamışlardı. Aldığı kurşun yarasının aynı bölgeye isabet etmesi hayati tehlikesini arttırmıştı. Zaten yerda upuzun yatarken kendisini kaybetmiş bir vaziyetteydi. Dışarıda pasajın her iki cephesinden de durmaksızın, pasajın içine  doğru ateş açılıyordu. Caddeye bakan dondurma dolapları, vitrinlerdeki yağ tenekeleri delik deşik olmuştu.

Aradan biraz zaman geçince ateş kesildi, bir sessizlik durumu oldu. Bizler çay ocağının içine sıkışmış olan devrimciler, dışarıya çıkıp slogan atmaya başladık. Biz dışarıya çıktığımızda faşist saldırganlardan kimse kalmamıştı. Hemen ambulans çağırdık Kosovalı’nın hastaneye kaldırılmasını sağladık. Bir hafta kadar hastanede yaralı kaldıktan sonra hayatını kaybetti. Olay yerine polis geldi, incelemelerini yaptı. Topladığı delillerden ve görgü tanıklarının ifadelerinden yola çıkarak bazı sivil faşistleri gözaltına aldı. Bunlardan dördü yargılamalar sonucu cezaya çarptırıldı.

Mehmet Kosovalı, kahramanca mücadele etti, kahramanca vuruşarak hayatını kaybetti. Düşman karşısında asla eğilip bükülmedi. Daima sıcak mücadele hattının en önünde yer alarak mücadele etti.

Bizler istememize rağmen bağlı olduğu örgüt sorumluları, Kosovalı'nın katledilmesine karşılık bir misilleme eylemini yapmamızı istemedi. Halbuki o günlerde bir misilleme eylemi yapabilecek durumumuz vardı. Böyle bir müdahalenin olması bizi belli bir müddet beklemeye itti. Aradan biraz zaman geçince, bizlerde, genel devrimci mücadelenin ihtiyaçları çerçevesinde bir cezalandırma eylemi yapmayı gündemimize almaya başlamıştık ama yakın bir zamanda 12 Eylül askeri faşist darbesi gerçekleşti ve başlayan operasyonlarla olayların seyri tamamen  değişti. 

Mehmet Kosovalı’nın onuru onurumuzdur, mücadelesi mücadelemizdir. Anısı daima bizimle olacak.

Her devrim kanla yazılan bir manifestodur, ve önce şehitlerimizi saygıyla selamlıyoruz, onurları devrimde yaşayacak, onların ışığıyla aydınlanan yolumuzda, onlarla yürüyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder