29 Temmuz 1980’de sivil faşist güçlerle girdiğimiz bir çatışmada hayatını kaybetti. Cesurdu, kahramandı, dürüsttü, adaletliydi. Aynı aileden gelen köylüyü aldatan, soyup soğana çeviren abisinin özelliklerini asla taşımadı, halk da onun farkını açıkça biliyordu. Hayat yolunda daima alnı açık, başı dik olarak yaşadı. Zaten abisinin yaptığı dalavereleri öğrenince dellenir, yana-yana abisini arardı.
29 Temmuz 1980 yılında bizim etrafımızı kuşatan sivil
faşistlere karşı açıkça meydan okudu. Sayıca faşistlerden çok azdık, ama
hiçbirimizde mücadeleden geri durmak istemedik. Mehmet Kosovalı, Halkın
Kurtuluşu grubundandı, ama mücadelede aramızdaki fraksiyon ayrılığına düşmedik,
ortak hareket etme yolunu tuttuk. Fraksiyon ayrılığına ileriye sürerek,
birbirimize karşı cephe almadık. Belki de içinde yer aldığımız sosyalist sol
hareketin git-gide zayıflaması bizi böyle davranmaya, bir arada olmaya
itiyordu. Bir araya gelirkende aramızda herhangi bir protokol yapmamıştık ama
günlük olaylarda-kavgalarda doğal bir biçimde hep birlikte hareket ediyorduk.
Mehmet Kosovalı’nın vurulup hayatını kaybettiği yerde 15
kişi kadar bir kitleydik, Babanın çay ocağının olduğu pasajın etrafını çeviren
faşistler, 300 kişi kadar vardı. Pasajın hem ön tarafı, hem de arka tarafı
kuşatılmıştı. Akşamdı, havada kararmıştı. Birileri gidip parktan yardım
çağırılsın-buraya güç takviye edilsin dediler. Bunu diyenlerde gene Mehmet
Kosovalı’nın grubu olan Halkın Kurtuluşu grubundandılar. O anda hemen ben öne
çıktım, ‘’ben yaparım, parka gidip oradaki devrimci arkadaşlarımızı alıp
getiririm’’ dedim. Zaten o yıllarda benim özelliğimdi, böyle bir şey yapılması
gerektiğinde ben yaparım, ben sorumlu olurum diye ortraya çıkardım.
Hemen orada toplanan parayla, garaj taksiden bir taksi alıp
harekete geçtim. O ana kadar pasajın arka tarafında ki taksi durağının tarafı
henüz kuşatılmamıştı. Yanımda Gazi dediğimiz bir arkadaş da vardı, o da benimle
geldi. O zamanlar murat 131 marka otomobiller son model arabalardı. Taksi durağında
onlardan beyaz renkli bir tanesi sıradaydı, taksiye hemen atladık, şöföre,
karşıya geçiyoruz dedim.
Karşıya geçinde önce şöförü TÖB-DER’ in önünde durdurdum ve
orada beklemesini söyledim. TÖB-DER’in yanındaki merdivenleri çıkarak parka
girdik Parkta üç arkadaş vardı, onlardan birisi Mehmet Kosovalı’ydı. Yanında da
Devrimci yol’dan iki arkadaş vardı. Ben masaya geldiğimde Mehmet Kosovalı’nın
sözünü tamamlamasını bekledim. Sözünü tamamlayınca, ‘’biz buraya yardım
çağırmaya geldik, aşağıda TÖB-DER’in önünde taksi bekliyor’’ dedim. Masada
oturan arkadaşların üçüde, hemen kalkıp harekete geçtiler.İki kişi yardım
çağırmaya giden bizler ve oradaki üç kişiyle birlikte, beş kişi olup, babanın
çay ocağının olduğu pasaja döndük.
Taksiden indiğimizde Mehmet Kosovalı, caddenin karşısında
yığılmış olan sivil faşist çetelere karşı bağırarak tartışmaya girdi. Orada
pasajın içinde bekleyen arkadaşlar, Kosovalı’ya ‘’polomiğe girmeyin
arkadaşlar’’ dediler. Taksi bizi bıraktı ve yoluna devam etti. Ben ve
beraberimdeki arkadaşlar pasajın içine girerek oradaki arkadaşlara dahil olduk.
Öyle olacakki orayı kuşatmış olan sivil faşitlerde
kararlarını almışlar, saldırıya geçmeye başlamışlardı. İlk saldırı dalgası
pasajın arka tarafından başladı. Saldıran faşistler Allah-allah diye bağırarak
geliyorlardı. Ben pasajın arka girişine barikat olması için bir demir kafes
gibi bir şey sürmüştüm. Ben barikatı koyduktan sonra, Kosovalı ve saldırı
pozisyonunda olan faşistler arasında ateş başlamıştı. Benim üzerimde silah
olmadığı için yere, yüzüm pasajın içine dönük olarak, dizlerimin üzerine
çökmüştüm. Aslında düşmandan çok Kosovalı’nın ateşinden ve onun silahından
çıkacak olan boş kovanlardan kendimi korumak istemiştim. Çünkü yan-yana onun
sağında çok yakınındaydım. Bir anda silah sesleri her yeri kaplamıştı.
Eğildiğim yerde başımı çevirip bir de baktım ki Kosovalı boylu boyunca uzanmış
vurulmuş halde yatıyordu. Boyu da epey uzun olduğu için elleri çay ocağının
kapısına kadar varmıştı. Çay ocağının içinde olan arkadaşların, onu
bileklerinden içeriye doğru sürükleyerek çektiklerini gördüm.
Ben de onun içeriye çekildiği aşamada sürünerek onun
üzerinden içeriye girebildim. İçeride sırt üstü yatan Kosovalı’nın sağ koltuk
altından ağır yara aldığını, oradan oluk-oluk kan aktığını gördüm. Daha
önceleri orta mahalleli faşistler aynı yerden, koltuk altından ağır bir şekilde
bıcaklamışlardı. Aldığı kurşun yarasının aynı bölgeye isabet etmesi hayati
tehlikesini arttırmıştı. Zaten yerda upuzun yatarken kendisini kaybetmiş bir
vaziyetteydi. Dışarıda pasajın her iki cephesinden de durmaksızın, pasajın
içine doğru ateş açılıyordu. Caddeye
bakan dondurma dolapları, vitrinlerdeki yağ tenekeleri delik deşik olmuştu.
Aradan biraz zaman geçince ateş kesildi, bir sessizlik
durumu oldu. Bizler çay ocağının içine sıkışmış olan devrimciler, dışarıya
çıkıp slogan atmaya başladık. Biz dışarıya çıktığımızda faşist saldırganlardan
kimse kalmamıştı. Hemen ambulans çağırdık Kosovalı’nın hastaneye kaldırılmasını
sağladık. Bir hafta kadar hastanede yaralı kaldıktan sonra hayatını kaybetti.
Olay yerine polis geldi, incelemelerini yaptı. Topladığı delillerden ve görgü
tanıklarının ifadelerinden yola çıkarak bazı sivil faşistleri gözaltına aldı.
Bunlardan dördü yargılamalar sonucu cezaya çarptırıldı.
Mehmet Kosovalı, kahramanca mücadele etti, kahramanca
vuruşarak hayatını kaybetti. Düşman karşısında asla eğilip bükülmedi. Daima
sıcak mücadele hattının en önünde yer alarak mücadele etti.
Bizler istememize rağmen bağlı olduğu örgüt sorumluları,
Kosovalı'nın katledilmesine karşılık bir misilleme eylemini yapmamızı istemedi.
Halbuki o günlerde bir misilleme eylemi yapabilecek durumumuz vardı. Böyle bir
müdahalenin olması bizi belli bir müddet beklemeye itti. Aradan biraz zaman
geçince, bizlerde, genel devrimci mücadelenin ihtiyaçları çerçevesinde bir
cezalandırma eylemi yapmayı gündemimize almaya başlamıştık ama yakın bir
zamanda 12 Eylül askeri faşist darbesi gerçekleşti ve başlayan operasyonlarla
olayların seyri tamamen değişti.
Mehmet Kosovalı’nın onuru onurumuzdur, mücadelesi
mücadelemizdir. Anısı daima bizimle olacak.
Her devrim kanla yazılan bir manifestodur, ve önce
şehitlerimizi saygıyla selamlıyoruz, onurları devrimde yaşayacak, onların
ışığıyla aydınlanan yolumuzda, onlarla yürüyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder